YAPRAK DÖKÜMÜ

Eşim emekli matematik öğretmeni Ferhan Güler, her iki taraftan saf giritli. İkinci mübadelede anne tarafı Çeşme'ye Baba tarafı Bodrum'a iskan edilmiş. O yıllar turizm diye bir şey yok. Hayatlarını devam ettirebilmek için İzmir'e göç etmişler. Anne tarafı 7, Baba tarafı beş kardeş. 30 civarında kuzeni var. Kız kardeşlerin eşleri birbirinin bacanağı oluyor. Kuzenlerin durumu da aynı kategoride. 20'ye yakın bacanağım vardı. Hepsiyle iyi geçinirdik. Geçen yıl önce 90 yaşındaki İrfan Şengül, 1 ay sonra 71 yaşındaki Ali Çukur, 3 ay sonra 72 yaşındaki Tuncer' i kaybettik. Geçen perşembe 73 yaşındaki Namık Söylemez'in ölüm haberi geldi. Namık öğretmendi. Fakat öğretmenliği hemen hemen hiç yapmadı. Kafası daha çok ticarete çalışıyordu. Önce bir saatçi dükkanı açtı. Sonra işi büyüttü. Büyük ve küçük kız, ortanca erkek üç çocuğu vardı. İlk ikisini Amerika'ya tahsile gönderdi onlar orada kaldı. Küçük kızını birkaç yıl önce evlendirdi. O sıra Alzheimer hastalığı başladı. Maalesef Alzheimerden ölmeden kurtuluş yok. Namık bundan 25 yıl kadar önce saat ticaretinin yanında, bir de temizlik şirketi kurarak hastanelere hizmet vermeye başladı. Deri ve tenasül hastalıkları dispanseri o sıralar Konak'taki diş Hastanesi'nin yanı başında, sığıntı tek katlı bir binada hizmet veriyordu. Bütün bu binalar,  o sıra kadın doğum hastanesi hizmetini veren tarihi İzmir Devlet Hastanesi'nin sınırları içindeydi. Tarihi devlet Hastanesi Binası dışındaki tüm eklemeler kaçak yapıydı. Namık tüm komplekse temizlik hizmeti vermeye başladıktan, bizim oradan ayrılışımıza kadar, her yolu düştüğünde bana muhakkak uğrar hatırımı sorardı. İcraların yağmur gibi yağdığı o dönemde, kapımı çalan ender kimselerdendi. Böylece elimde 7 bacanak kaldı. Bunları düşünürken 1942 doğumlu Abi dediğim Hayrettin Duran'ın ölüm haberi geldi. Hayrettin Duran'ın dayısı Adil Sürücü, eşimin büyük teyzesi Nimet Hanım'ın eşiydi. Adil Bey 1940'lı yıllarda, henüz evlenmemiş küçük baldızı kayınvalidem Müzeyyen Sayan için İzmir'e gideceği zaman özel otobüs kaldırırdı. Beyoğlu olmak kolay değil tabii. Saltanat sürmek soyundan geliyordu. Ne de olsa babası Yusuf Bey Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın torunu, son Mısır kralı Kral Faruk'un kuzenlerindendi. Mısır'daki servetleri için, sülale yarım asırdan fazla hukuk mücadelesi verdi. Kazanmış olunsaydı, trilyonlarca dolarlık bu servet, onları Forbes dergisinin en üst basamağına yükseltirdi. Osmanlı'ya baş kaldırıp da baş vermemiş tek kişi Mehmet Ali paşa idi. Mısır valiliği'nin kendisinden sonra oğlu İbrahim Paşa'ya verilmesi için, Osmanlı padişahı Sultan ikinci Mahmut'a müracaat etmiş ancak ret cevabı almıştı. İdam edilmeyi beklemedi. Oğlu İbrahim paşa'yı, kendi kurduğu ordusu ile İstanbul üzerine gönderdi. Bu ordu, üzerine gönderilen devletin ordusunu önce Nizip'te yendi. Konya civarlarındaki savaşı Osmanlılar kazanmışken, bastıran sis her şeyini ve canını kaybetmek üzere olan İbrahim Paşa'ya yardım etti. Askerleri ile irtibatını kaybeden Osmanlı paşası, İbrahim Paşanın eline düşüp öldürüldü. Sultan 2. Mahmut, annesi, Nakşıdil Sultan ismini taşıyan ancak Müslüman olmamış bir Fransız Kontesin etkisi ile yüzünü Avrupa'ya dönmüştü. Asıl adı Aime olan bu kadın, Akdeniz'de korsanlar tarafından kaçırılıp, saraya köle olarak satılmıştı. Sultan 1. Abdülhamid'in gözdesiydi. Ondan olan çocuğu henüz bebekken harem'de ibrişim kementle boğularak öldürülmüştü. Padişah onun haline üzülmüş, yeniden çocuğun oluncaya kadar avunursun diyerek, annesini doğarken kaybeden, oğullarından Mahmut'u onun kucağına verip ismini de Nakşıdil Sultan yapmıştı. Osmanlı'nın gerileme yıllarında, Ruslarla peş peşe savaşlar yapılıyordu. Sultan, son savaşta kaybedilen bir Türk yerleşim merkezindeki tüm halkın, tamamının Ruslar tarafından katledilmesi haberi üzerine kahrından felç geçirip öldü. Yerine yeğeni 3. Selim padişah oldu. İlhami mahlasıyla şiirler yazan, bugün bile zevkle dinlenilen besteler yapan bu ince ruhlu genç padişah kendi iradesi ile batılılaşma isteyen ilk Osmanlı Padişahıdır. Ama yeniliğe direnen güçler, kabakçı Mustafa İsimli birinin öncülüğünde isyan edip,kendi isteklerini yerine getirsin diye, zayıf karakter 4. Mustafa'yı tahta çıkardılar. 3. Selim'i önceden tanıyan ve onun projelerine gönülden destek vermiş olan Alemdar Mustafa paşa durumu öğrenir. Rusçuk Ayanı görevindedir. Hemen İstanbul'a yürür. İsyancıların desteğindeki yeni padişah telaşa düşer ve 3. Selim'i kementle boğdurtur. Sıra Nakşıdil Sultanın evlatlığı şehzade Mahmut 'a gelmiştir. Kimine göre Alemdar Mustafa paşa yetişip duruma el koyuncaya kadar, Nakşıdil Sultan, Mahmut'u Topkapı sarayı'nın çatısına çıkarıp orada saklamıştır. Kimine göre Alemdar Mustafa paşa henüz yoldadır. Topkapı sarayı'nın çatısında ne kadar süre saklanılır bilemem. Bir söylenti de şudur; yeni padişah 4. Mustafa cellatları ile kardeşi şehzade Mahmut'un odasını bastığında, şehzadenin aynı zamanda hocası da olan kontes doğma Nakşıdil Sultan öne çıkar. Çok iyi kılıç kullanmaktadır. Eline geçirdiği keskin bir aletle cellatların şaşkın bakışları arasında padişahın kalbini bulur. 4. Mustafa orada ölür. Bütün saray erkanı şunu bilir ki ortada bir padişah yoksa, kendi varlıklarının bir anlamı kalmamaktadır. Henüz yeni yetme Mahmut fiilen padişahtır. Çünkü ortada tahta çıkacak bir canlı hanedan üyesi kalmamıştır. Bir padişah gibi eliyle işaret eder. Herkes yeni padişah karşısında diz çöker. İkinci Mahmut önce yeniçeri ocağı'nı yok eder. Sonra ilk pantolon giyen Osmanlı padişahı olur. Asakir-i Mansure-i Muhammediye isimli bir Ordu kurar. Harbiye okullarını açar. Ancak bu sancılı geçiş döneminde sıradan bir isyancı Paşa'ya bile karşı koyamayacak bir durumda iken, arnavut çocuğu, savaş meydanlarında pişmiş, kurt devlet adamı Kavalalı Mehmet Ali paşaya nasıl karşı koyacaktı. Koyamadı. İbrahim paşa Kütahya civarlarında üzerine gönderilen son Osmanlı ordusunu da yok etti. Saray ile arasında bir engel kalmamıştı. Avrupa'daki Napolyon kasırgasını Waterloo da dindiren Avrupa Hanedanları, bu savaş sonrası Londra borsasını ele geçiren Rotschild finans imparatorluğu'na teslim olduklarını henüz bilmiyorlardı. Parası sterlini basan, merkez bankasını kaptıran, İngiltere ve onun yeni siyasetinde Osmanlı'nın yeri yoktu. Ancak zinde ve hırslı Mehmet Ali paşa'yı tercih etmediler. Ondan çekiniyorlardı. İleri vadede ön görmüş oldukları Dünya imparatorluklarını daha rahat dizayn edebilmek için, hasta adam dedikleri Osmanlı hanedanı'nın devamını uygun buldular. Osmanlı ölürse Fransa Almanya ve Rusya'nın mirastan pay alacaklarından da korkuyorlardı. Mehmet Ali Paşa'ya bir ültimatom vererek oğlu İbrahim  Paşa'yı geri çekmesini istediler. Bütün taraflar yarı memnun olarak olayı noktaladı. Osmanlı, fiilen ogün dünya sahnesinden çekilmişti. Hasta adam iken artık ölü adamdı. Ancak ceset öyle büyüktüki, gömülmek üzere 1923 yılına kadar bekledi. Mehmet Ali paşa Mısır'a çekildi. Mısır valiliği'nin hanedan haline gelmesine izin veren hıdivlik müessesesini İstanbul'a kabul ettirdi. Artık Mısır onun soyuna aitti. Çok akıllıydı Süveyş kanalını da açtırdı. İngiltere, hizmetlerine karşılık Osmanlı'dan Girit, Kıbrıs, ve Mısırı istedi. Adalara üst kurdu. Cebelitarık Boğazında olduğu gibi Süveyş Kanalı'nda da, kontrol, üzerinde güneş batmayan imparatorluktaydı. İngiltere'ye muhtaç olunduğunu öğrenemeden, pantolon giydiği için gavur padişah diye gıyabında aşağılanan, bugün bizim  Ortadoğu'daki tüm ülkelerden ileri olmamızı sağlayan bu değerli padişah, aynı babası 1. Abdülhamit gibi felç geçirip ölür. Mehmet Ali Paşa'nın torunları,1923 yılında yok olan Osmanlı hanedanından tam 30 yıl daha fazla saltanat sürer. 1950'li yılların başında, albay Cemal Abdülnasır öncülüğündeki Mısır ordusu yönetime el koyarak Kral Faruk'u tahttan indirir. Yerine aynı babasının ismini taşıyan bebek kral Faruk getirilir. 1 yıl geçmeden Krallık tamamen ortadan kaldırılır. Kavalalı Mehmet Ali paşa'nın şu anda Dünya üzerinde yüzlerce torunu var. Hayrettin Duran bunlardan sadece bir tanesi. Bir memur olan babası, 1930'lu ve 40'lı yılların zor Türkiye'sinde 4 çocuğu güçlükle ortaya çıkardı. İki ablası bir ağabeyi vardı. Büyük mücadeleler verdiği hayatını, her saniyesini savaşarak geçirdi. Altınordu kulübü'nde uzun süre profesyonel olarak futbol oynadı. Bu arada Ziraat fakültesini bitirdi. 1960'lı yılların sonlarına doğru ticarete atıldı. Zeynep arsaları onun markasıdır. Naşit Kılıç ile çok iyi arkadaşlığı vardır. İsmet Sezgin ve Süleyman Demirel çok samimi dostudur. İzmir'de onların adı ve kendi adı ile anılan 3 lise için kendi arsalarını hibe etmiştir. Sağlıkla ilgili bütün problemlerinde bana danışırdı. Kolit hastası olduğum için bana dokunmayan ender gıdalardan olan bal ile çok ilgilenirim. Bunu bilirdi. Birgün bal ve şifaları üzerine konuşuyorduk. Anzer balından bahsettim. Ertesi gün bana telefon etti. İşten çıktıktan sonra Zeynep arsalarındaki büroma gel, orada bir emanetin var dedi. Hiçbir şey kabul etmediğimi bilirdi. Üsteledi. Sen de hastasın dene dedi. Ne bulacağımı bilmiyordum. Paketi aldım. Gözlerime inanamadım. İçinde bir kavanoz orijinal Anzer balı vardı. Çok pahalı bir şeydi. Kendine aldıklarını da düşündüğümde, bu mevsimde bu kadar Anzer balını alabilmek sadece para işi değil, aynı zamanda nüfuz ve itibar gerektirirdi. Kapağı sakladım . Üzerinde Anzer balı yazıyor. Son kez 2 ay önce görüştük. Seni aldırayım dedi. Hiç kabul etmediğimi iyi bilir ama her seferinde sorardı. 6 yıldır Bayraklı'da oturduğumu bilmiyordu. Yoksa ne dersem diyeyim Bornova'daki bürosuna kadar otobüs ya da trende sürünmeme müsaade etmezdi. Ama 65 yaş kartım vardı ve hakkımı kullanmak istiyordum. Sorunları üzerinde konuştuk. Gerekli bilgileri verdim. Sonra uzun uzun konuştuk. İşleri yoğun olduğu için, daha önce o kadar uzun süre sohbet etmemiştik. Sanki bir veda sohbetiydi. Karşılıklı olarak, birbirimize hayat özetlerimizi sunmuştuk. Laf arasında Arnavut olduğum geçti. Ama ben melezim dedim. Kalktı yanaklarımdan öptü. Seni neden bu kadar sevdiğimi anladım, ben de de Arnavut kanı var  dedi. Birkaç yıl önce alkolle ilgili konuşmuştuk. Kesin bir dille alkolü bırakması gerektiğini söylemiştim. Kızacak diye de biraz çekinmiştim. Doktor belki bilmiyorsun ama o gün konuştukların çok etkili oldu, ben alkolü bıraktım dedi. Sonra ekledi. Hesaplamış. Hayatı boyunca 20 tona yakın Balantines marka viski içmiş. Her karşılaştığımızda ısrarla bana da ikram eder, ben ise her seferinde en nazik üslupla reddederdim. 30 yıldır tanışırız. Bir kere olsun ikramını kabul etmediğim için, arada bir içim burulur. O gün son konuşmamızı yapar gibiydik. Meğer öyleymiş. Beni eve bıraktıracaktı. Yine hayır diyecektim ama, küçük oğlu Barbaros koluma girdiği gibi beni kapıp arabası ile evime bıraktı. Barbaros bir bakıma elimde büyüdü sayılır. Ben diğer kardeşleri gibi  onun da hem Yaşar  abisi hem doktor amcasıydım. Yol boyunca eski günlerden bahsettik. Her insan gibi, çocukluğunun önüne konması hoşuna gitmişti.  Hayrettin Duran, dün evinde kalp krizinden 78 yaşında vefat etti. İzmir çukurunda Salih İşgören' den sonra, eğitime en çok katkıda bulunan kişidir. Onu hep hatırlayacağım.

Yorumlar

  1. Yaşar'cım dervişim. Seni hep takip ediyor, bütün yazılarını zevkle, beğeniyle okuyorum.

    YanıtlaSil
  2. Yaşar abicim, yaziniz beni çok duygulandirdi. Babam için sizin yeriniz çok başkaydi... bizim için de öyle. Acımız çok büyük😔 sözün bittiği yerdeyiz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayrettin abi, birçok şeyi dişi ile tırnağı ile yoktan var etti. Ancak onun başyapıtı sizlersiniz yani 4 çocuğu. Böyle pırlantalar da onun bir ayrıcalığıydı. Ne zaman bir araya gelsek, mevzularının yarısından çoğu sizdiniz. O kadar etkileyici bir baba idi ki herkes ondan ilham almalı. 2019 yılının 16 Haziran günü yani babalar günü'nde kaleme aldığım yazıda sizden de bahsetmiştim. Sevdiklerinin yüreklerinde var oldukça, sevdiklerimiz ölmüş sayılmaz. Annem, babam, 6 kardeşim ve 3 yeğenim Hayrettin abinin gittiği yerde yıllardır beni bekliyor. Ne acıları dindi, ne sevgileri azaldı. Bu da, hayatın en çarpıcı gerçeği.

      Sil
    2. Babam yaptiği hayirlar ve iyilikleri ile hep yaşayacak allahin izniyle. Sizin gibi gerçek dostlari ve sevenleriyle konuşunca biz de biraz olsun mutlu oluyoruz. Sanki hiç gitmemiş gibi...biz de bize biraktigi değerlerle devam edip ona layık olmaya çalışacağız. Elimizden başka birsey gelmiyor...ölüm böyle birşeymiş ne yazik ki, babam bunu da bize ögretti. Onu konuşuyoruz sürekli, dua ediyoruz. Işıklar içinde uyusun🙏

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS