Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

3. Sınıfta, sınavların test usulü yapılması ile parlak bir öğrenim yılını tamamlamak üzereydim. Ayrıca Tahrir denen bir dersimiz vardı. Kompozisyon anlamına geliyordu.  Sınıf öğretmenimiz, büyüyünce ne olacağımız konusunda yazı yazmamızı istemişti. Herkes, sırayla ne olacağını yazacak ve okuyacaktı. Kendimi hatırladığımdan beri, subay olmak istiyordum. Babam, annemin dedesi kolağası Abdullah Bey asker, Dedem Ömer Balkan şehitiydi. Nasıl subay olacağımı, hangi okullara gidip hangi rütbeleri  alacağımı, her rütbede kaç yıl hizmet verip Mareşallığa yükseleceğimi en ince ayrıntısına kadar yazmıştım. Çok beğenildi. O kadar ki, okul salonundaki panoya asıldı. Bir gün, dersteyken kapı çalındı. Bir yüzbaşı öğretmenimizle konuşmak istedi. Çocuğu O yıl birinci sınıfa başlamış. Öğretmenimizle bir şeyler konuştu. Öğretmen bana kompozisyonda yazdığımı sözlü olarak anlatmamı istedi. Ezbere bildiğim şeyleri kolay anlata biliyordum. Teklemeden anlattım. Çok beğendi. Ama bir konuyu düzeltmek istiyordu.

10 MART 1986 DIŞKAPI ANKARA HER ÖLÜM ERKEN HER ÖLÜM ACI

İzmir dönüşü pazartesi muayenelerine başlamak üzere hastaneye gittim.Pazartesi sorunlarından birinin kucağıma oturmak üzere olduğunu hissettim. Birinci kattaki odama çıktığımda, 1,9 metrelik hemşehrim olan genelev kadını eşcinseli odamda beni bekler buldum. Cüssesi her gördüğümde beni ürkütüyordu. Aslında ilk günlerdeki negatif davranışından çok uzak ve son derece saygılıydı. Bu defa çok çok üzgündü. Baştan aşağı siyah elbiseliydi. Başında siyah bir başörtüsü vardı. İlk defa örtü taktığını gördüm. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Aynı mekan kadrosundan bir kadın iki gün önce 8 Mart Cumartesi gecesi bir cinayete kurban gitmişti.Hafta sonu İzmir'de olduğum için basın ya da çevreden duyma şansım yoktu. Yerel basın iki gündür bu haberi veriyormuş. Elindeki gazeteyi bana uzattı. Gazetedeki fotoğrafından kim olduğunu hemen tanıdım. Bana hiç zorluk çıkarmayan hastalarımdan biriydi. 25 yaşındaydı. İçim burkuldu. Nasıl oldu diye sordum. İçerde oldu deyince şaşırdım. Siz orada yok muydunuz diye

26 MART 2019 BAYRAKLI İZMİR - SAHTE RAPOR

Divinum est opus  sedare dolorem. Ağrı dindirme Tanrı sanatıdır diyor Latin atasözü. İnsanlık tarihi boyunca hekimler Ama hak ederek ya da etmeyerek hep ayrıcalıklı bir yerde konuşlandırılmıştır. Çoğu kültürde Tanrının Eli olarak itibar edilmiştir. Tanrının eline de sahte rapor vermek yakışmaz! Meslek hayatım boyunca, sıkıntı yaşadığım konulardan biri de rapor vermek olmuştur. Öğrencilik yıllarımda hiç rapor almadım. Hekimlik yaparken en ağır hastalığımda bile 2 aylık birikmiş iznimi kullanıp yine rapor almadım. Tedavi eden hekim arkadaşlarımın şaşkınlıkları arasında gerekli görüp vermiş oldukları raporları reddettim. Tabii ki mazoşist değilim. Ancak rapor kelimesine alerjim var. Öğrenciliğim de 40 dereceyi aşan ateşle okula gitmeye devam ederken, iyi aile çocuğu bazı sınıf arkadaşlarım, hazır olmadıkları sınavlara girmemek için, kolayca alabildikleri uydurma raporlarla kaytarıp sonradan hazır olduklarında, ayrıca sınav olup hak etmedikleri puanları alıp beni geçmeye çalışırlardı. Beni

KASIM 1959 EYLÜL İLKOKULU BORNOVA İZMİR - YAZILI TEST SINAVLARI

İlkokul 1 ve 2. Sınıfları çoğu yurtlu öğrencilerden oluşan tembeller kümesinde tamamlamıştım.1. sınıftayken sınıfa gelen müfettişin önerisiyle çalışkanlar kümesine girme hakkı kazanmışken onların beni, benim onları benimseyemeyişimden ötürü yerim değişmedi. Tembeller kümesinin dışındaki öğrencilerin ortak özelliği bakımlı olmalarıydı. Daha önemlisi, ailelerinden gördükleri ilgiliydi. Daha çok anneleri nadiren babaları sık sık okula gelip teneffüslerde sınıf öğretmeninden bilgi alıyorlardı. Böylece  olabilecek aksaklıklar gideriliyordu. Benim için gelen giden yoktu. Aslında bir keresinde annem gelmişti. Hatırlamak bile istemediğim bu ziyaret tam bir kabustu. Dayak yediğimi ağzımdan kaçırmıştım. Bunun üzerine annem kendi şizofren tarzıyla okula gidip, her tarafı birbirine katıp, erkek öğretmenler ve hademeler tarafından dertop kapı dışarı atılmıştı. Ertesi gün müdür odasına çağırılıp böyle bir şeyin tekrarında okuldan atılacağım ihtar edilmişti. Kulağıma küpe olsun diye de her iki kulağı

16 ARALIK PAZARTESİ 1985 DIŞKAPI ANKARA HASTANEDE YANGIN

İzmir'den hastanedeki mesaime döndüğümde beni karşılayan sorun öncekilerden farklıydı. Hastanenin önünde itfaiye aracı ve büyük bir kalabalık vardı. Yatan hastalar dışarıda hastane duman içindeydi. Tam o sıra polisler ve arkadan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Mehmet Altınsoy geldi. Ben onu basındaki resimlerinden tanıyordum. İki kez telefonla konuşmuştuk ama o beni tanımıyordu. Görevli personel, başkanı yerlere kadar eğilerek karşıladı. İtfaiye amiri oradaydı. Başkana hastanenin yandığını söyledi. Aslında 2. Kat hasar görmüş. Koğuşlardaki ve televizyon salonundaki eşyaların tamamı yanmış. Yangın sabaha karşı çıkmış. İtfaiye yangını söndürdükten sonra elektrik tesisatını kontrol edip, kullanabileceğimizi söyledi. Başkan, başhekim vekilinin odasına gidip oturdu. Personel de ağır aksak yavaş yavaş toplandı. Başhekim vekili ve idare amiri ortalarda yoktu. Başkan burada muhatap kim diye gürledi. Efendim ben hastaları muayene eden mecburi hizmetli cildiye uzmanıyım, buyurun

2 ARALIK PAZARTESİ 1985 DIŞKAPI ANKARA TEŞHİRLİ TACİZ

Yetkili sorumsuz başhekim vekili öğleye doğru geldiğinden, yetkisiz sorumlu durumundan kurtulamıyordum. Gelen her dalga bir şekilde önce bana çarpıyordu. Yorgun, argın , uykusuz her pazartesi, hastane kapısından içeri adımımı attığımda, kucağımda nur topu gibi yeni doğmuş sorunlar buluyordum. Hiçbir talimatımı dinlemeyen ve öğleye doğru gelen başhekim vekilini öne sürerek, o zamana kadar yasak savan, gelince de 23 Nisan başhekimi rollerindeki amirlerinin üfürükten teyyare talimatlarını yerine getiren bir personelim vardı. Bu yönüyle hastanemiz, yıl sonu müsamerelerine konu olacak bir skeç uygulaması gibiydi. Trajikomik bir skeç! Hafta sonu İzmir'de ailemin yanındaydım. Pazartesi, koşuyolunun karşısındaki otogardan direkt hastaneye geçtim. Muayeneler henüz başlamamıştı. Bekleme salonunda başörtülü yaşlıca bir hanım ve yanında orta yaşlı bir bey vardı.  İkinci kata, odama çıktım. Personel, bekleme salonunda bekleyen kişilerin benimle görüşmek istediğini söyledi. Buyursunlar dedim. Ye

KASIM SONU 1985 DIŞKAPI ANKARA KORKU DAĞLARI BEKLER

Bütün dirençlerine rağmen,kendilerine sermaye adı reva görülen genel ev kadınlarının neredeyse tamamı yoğun bir mesai ile hastaneye yatırılıp tedavi edilmişti. Hepsine tek tek hastalıklarını, alınacak önlemleri, AIDS ile ilgili bilgileri, bundan sonra yapılması gerekenleri, hijyenik bakım dahil akla gelebilecek sağlıkla ilgili gereken tüm bilgileri vermiştim. Odamın kapısını, danışmak isteyenler içinhep açık tutuyordum. Zaten muayenelerden, yatan hastalarla ahlak polisinin getirdiği karnesiz çalışanlarla ilgilenmekten odamda oturacak vaktim yoktu. Giriş ve üst kata çıkan merdivenlerin duvarlarına AIDS ile ilgili uyarıları memurlara keçe kalemle beyaz kartonlara yazdırıp astırmıştım. Depolarda bulduğum, 1940'lı yıllara ait frengi ile ilgili renkli posterler çok dikkat çekici ve çarpıcıydı. 40 yıldan fazla bir zamandır hiç ellenmemiş, tozlarla kaplı bu posterler temizlenince pırıl pırıl oldu. Tablolar grafik değil canlı insan resimleri idi. Çok korkutucuydular. Müthiş etkili oldular.

15 MART 2019 YENİ ZELANDA DA CUMA NAMAZI

Geleceğe dair umutlarımı kaybettiğim zamanlar oldu. Sonraki yazılarımda fırsat bulduğum oranda ele alacağım gibi, kötü anlarım iyi anlarımdan defalarca fazladır. En kötü durumlarda bile gün bitmeden kafamda çözümler üretebiliyor dum. Bu konuda hiçbir zaman sıkıntıya düşmemiştim. İki gündür kafam karışık bir türlü toparlayamıyorum. Norveç kasabı Andre Previk olayında bile çaresizlik duygusunu yaşadığım süre bu kadar uzun olmamıştı. Sapıklığın, sapkınlığın canavarlığın, adiliğin, şerefsizliğin doruğundaki bunun gibiler, nasıl bir cinnet halindeler. İnsan öldürenler, daima bir bahanenin arkasına gizlenmişlerdir. Ve bazıları da maalesef onları hoş görmüşlerdir. Bu tip hoşgörüler, işte bu tür canavarların varoluş sebebidir. İnsanlar böyle yok edilecekse analar neden çocuk doğursun? İstanbul'a da gelmiş olan bu alçak cani, kılı kıpırdamadan, kendi türdeşi, 46 kromozomlu canlıları nasıl da yok etmiştir. Hangi sadist zevkini tatmin etmiştir. Acı çektirmek, işkence etmek, korkutmak ürpertme

11 KASIM ÖĞLEDEN SONRA 1985 DIŞKAPI ANKARA ÇOK ESKİLERDEN BİR TANIDIK

Buradaki görevimde yaşadığım en yaman çelişki, bir hastayı zoraki muayene ve tedavi etmekti. Para için insan nasıl olurda sağlığından vazgeçerdi. Hastalar işbirliği yapmıyordu. Halbuki hastalıktan şifa bulmak isteyen bir insanla işbirliği elzemdi. Hekimlikte hasta tanımı şöyledir; kendini hasta olarak gören her insan hastadır. Ama bunun tersi doğru değildi. Yani kendisini hasta görmeyen yada görmek istemiyen her insan sağlıklı değildi. Öğleden sonra, o gün gelen hastaların mikroskobik incelemesini yapmak için mikroskobun başına geçtiğimde, yatan hastalardan bir tanesi odama geldi. Bizim hastalığımızı bu camlardan mı görüyorsun diye sordu. Evet dedim. Baktım konuşmak istiyor, kapının yanındaki sandalyeyi göstererek otur dedim. Kapıyı kapattı. Hafiften ürktüm. Bu eşcinsellerin en irisi İzmir'li hemşehrimdi. Bak Doktor İzmir'den gelmişsin buraları bilmezsin. Kimin kimsen yok. Niye bizimle uğraşıyorsun. Çoluğun çocuğun varmış. Bizim nafakamızla oynama. Bizim elimiz her yere ulaşı

11 KASIM ÖĞLEDEN ÖNCE 1985 DIŞKAPI ANKARA TEDAVİYE DİRENÇ

Cuma günü mesaiden sonra çıkmış olduğum 1200 kilometrelik hafta sonu İzmir seyahatim sırasında hiç durmadan mesaiye döndüğümde olabilecekleri öngörmeye çalıştım. Seçenek çoktu ama kaygılıydım. Pazartesi sabah yorgun, gergin ve uykusuz bir halde mesaiye başladım. Kapıda bir personel karşıladı. Neler olmuş neler. Hastane ağzına kadar doluydu. Saat 9'da Bütün personel iş başındaydı. Herhalde benim başıma neler geleceğini merak etmişlerdi. İnanılır gibi değildi. Saat 9.30 da başhekim vekili teşrif etti. En azından hastane, ilk defa mesaide ful kadro iş başındaydı. Personel bir taraftan pazartesi gelen kadınlardan örnek alırken, hemşirelerimle  hastaların sabah vizitine çıktım. Başhekim odasına çağırmıştı. Hasta viziti yapıyorum, bitince gelirim diye haber gönderdim. Hastalara,yatakları başında tedavi ile ilgili bilgiler verdim. Hemşirelerden yaptıkları tedavi ve ile ilgili bilgiler aldım. 3 günlük tedavileri öğleden sonra tamamlanmış oluyordu. Çıktıktan sonra alınması gereken önlemleri

8 KASIM 1985 DIŞKAPI ANKARA HASTALIK ALMIŞ YÜRÜMÜŞ

Alıkoymuş olduğum, içine para iliştirilmiş çalışma karnesi çekmecemde bekliyordu. Hastaneden kimseye bir şey bahsetmemiştim. Cuma günü muayeneye gelmesi gerekenleri hemen hemen tamamı öğleden önce geldi. Başhekim vekili öğleye doğru geldi. Çalışma karnesini alıp odasına gittim. Durumu anlattım. Bundan bir şey çıkmaz deyip geçiştirdi. Bentderesine telefon ettirip kadını çağırdı. Tam da tahmin ettiğim gibi karnesi alıkonulunca kadın duruma uyanmış. Suçunu da biliyor. Sabahtan emniyetten nakil alıp İstanbul'a gitmiş. Yani kaçmış. Böylece hastanedeki partneri kurtulmuş oluyordu. Sistem, ona demek böyle yol göstermişti. Başhekim vekili hiçbir şeyin üzerine gidilmesini istemiyordu. Ben de üstelemedim. Böylelikle rüşvetin belgesi onda kaldı. İlk ve son belgesi. Başhekim vekili yemeğini yiyip muayenehanesine gitti. mikroskobun başına geçtim 500'e yakın Preparat tablalar içinde önümde uzayıp gidiyordu. Birkaç tanesine baktım. Bir haftadır olduğu gibi hiçbirinde teşhise yarayacak bir şey

7 KASIM 1985 DIŞ KAPI ANKARA RÜŞVETİN BELGESİ

Pazartesi günü muayeneye gelmeyenlerin de katılmasıyla 500'e yakın gelen oldu. AIDS ile ilgili uyarılarım etkili olmuş. Hem hastalıkla ilgili sorular aldım hem de tek seferlik enjektör alanların sayısında artış olmuştu. Öğleden sonra mikroskobun başına geçtiğimde değişen bir şey olmamıştı. Bel soğukluğu yoktu. Neisseria Gonorrheae, hastalığı yapan bakterinin latince ismidir.1879 yılında aynı zamanda cüzzamı yapan bakteriyi de bulan Neisser isimli Alman hekim tarafından keşfedildi. Bel soğukluğu, her iki cinste de görülen ve dünyada yaklaşık bir kaç milyon teşhis edilmiş en az iki misli de edilmemiş hastası devamlı olarak mevcut olan cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Başta kısırlık olmak üzere, vücudun tüm organlarını etkiler. Kalpten eklemlere, bağırsaktan beyine kadar tüm organlarda enfeksiyona sebep olabilir. Hastalığın yok edilememiş olmasının sebebi toplum baskısıdır. Hastaların çoğu durumunu gizler. Risk grubu, para hırsı ile bile bile çalışmaya devam eder.kendi sağlığını

6 KASIM 1985 DIŞKAPI ANKARA RÜŞVET VE İRTİKAP

Çarşamba günleri karnesiz risk grubunda olanlar muayene ediliyordu bunlar daha çok ahlak polisinin müdahalesi ile toparlanan bir kısmı 3. cinsten  kesimdi. Aslında diğer günlerde de muayeneye getiriliyorlardı. Fakat daha çok çarşamba günleri onlara ayrılmıştı. Ayrıca çarşamba günü frengili olup da başlangıç tedavisini tamamlayıp üç ayda bir 6 ayda bir 12 ayda bir devamlı takip ve kontrol için kan aldığımız gündü. O gün gelenlerle de tek tek ilgilenip gerek AIDS gerek diğer zührevi hastalıklarla ilgili bilgiler verdikten sonra onlardan almış olduğumuz mikrobik sürüntü örneği preparatları inceledim. Çok garip bir şekilde preparatları mikroskop ile inceledikten sonra vardığım sonuç tamamının hasta olmadığını gösterdi. Ortalıkta bol miktarda bel soğukluğu hastası var iken hastalığın kaynağı olarak düşündüğümüz risk grubunda hastalık çıkmıyordu. Muayeneler bittikten sonra sonuçları tekrar kontrol edip temiz raporlarını verdim. Raporlarını verirken AIDS ile ilgili tedbirleri anlattım. Bilhas

5 KASIM 1985 DIŞKAPI ANKARA TAHLİLE SABOTAJ

Salı günü muayeneye gelmesi gereken kadınların neredeyse tamamı kontrol için geldi. Onlara da tek tek kan alınırken, tek seferlik enjektör kullanılmasının önemi vurguladım. Bir önceki gün bu konudaki uyarılarım genelevde yankı bulmuş ki üçte biri yani 150'nin üzerinde tek seferlik enjektör kullanıldı. Ben ne yaparsam genelevde biliniyordu. Bunların içinde 5-6 kişi, gerek fizik gerek davranış özellikleri ve gerekse etkinlikleriyle dikkatimi çekmişti. Sağlık karnelerini incelerken bu değişik çeribaşı özellikli tiplerden bir tanesinin hemşehrim olduğunu nüfus bilgilerinden fark ettim. Benimle aynı yaşta olan bu kadını daha önce görmüştüm. Ama nerede nasıl gördüğümü tam çıkaramamıştım. Soyadı da benim çok iyi tanıdığım ve oğullarıyla iyi dost olduğum bir aileninki ile aynıydı. Muayeneye giren kadınlara "mens" olanların çalıştırılmayacaklarını, çalışma karnelerinin hastanede alıkonulacağını,periyotları bittikten sonra kendilerine verileceğini anlattım. Bundan sonra kendilerini

4 KASIM 1985 DIŞKAPI ANKARA MUAYENEYE BOYKOT

Hastanenin eksikleri tamamlanmış, laboratuvar baştan aşağıya yenilenmiş, laboratuvarda çalışacak personel eğitim almış, hemşireler simir almayı öğrenmiş ve laboratuvar çalışacak hale gelmişti. Bir hafta öncesinden genelevdeki polis noktasına, tüm evlere çağrıda bulunarak Pazartesi günü muayenesi yapılacak olanların 9-12 saatleri arasında muayene için gelmeleri haberini vermeleri bildirilmişti . Pazartesi günü işin bir düzene gireceğini umuyordum. 500 kişi gelmesi gerekirken 100 kişi bile gelmemişti. Bu büyük Sorundu. İmzalamam için sağlık karneleri geliyor fakat muayeneye gelinmiyordu. Gelenlerden kan aldık, simirler alındı, kimyasal işlem, boyama vs yapılıp preparatlar tamamlandı. Öğleden sonra mikroskopla bakacaktım. Kanlar da, Hıfzıssıhha Enstitüsü ne gönderilecekti. Personelde herhangi bir stres görmüyordum. Yani hallerinden memnun olmamaları gerekiyordu. Çünkü mikroskopla incelemelerin sonucu büyük ihtimalle bir sürü kadın hasta çıkacaktı. Tedavi için hastaneye yatacak ve en az üç

8 MART 2019 BAYRAKLI İZMİR - DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

Biz, Adem'in Oğulları. Babalar, dedeler, dayılar, amcalar, bacanaklar, enişteler, abiler, erkek kardeşler, damatlar, sevgililer, tüm erkekler; siz Havva'nın kızı; anneler, anne anneler, teyzeler, halalar, baldızlar, yengeler , ablalar, kız kardeşler, sevgililer, tüm kadınlardan özür diliyoruz. Yaradılıştan gelen fiziksel üstünlü ğümüzü kaba kuvvete dönüştürüp size uyguladığımız şiddet, taciz, tecavüz için özür diliyoruz. Sizleri öldürdüğümüz için özür diliyoruz. Gözyaşlarınızı dindirmediğimiz için özür diliyoruz. Hak etmiş olduğunuz sevgiyi veremediğimiz için özür diliyoruz. Bir türlü barış tesis etmeyip evlatlarınızı öldürdüğümüz için özür diliyoruz. Binlerce yıldır yöneticisi olduğumuz şu dünyada her şeyi yüzümüze gözümüze bulaştırıp açlık, yoksulluk,  sefalet, hastalığı ortadan kaldıramadığımız için özür diliyoruz. Bu liste Benim bile şaşırabileceğim boyutlara ulaşabileceği için burada kesip özet olarak sizi mutsuz ettiğimiz  ve dolayısıyla da mutlu olamadığımız için sizden

7 MART 2019 LEVENT ÜNSAL'A AÇIK MEKTUP BAYRAKLI İZMİR

Sevgili Levent, en sevdiğin deyiş nedir diye sorsam. La Rochefoucauld'tan; "Yalan, riyakarlığın erdeme olan saygısıdır." diyeceğini duyar gibiyim. Fransa kralının üvey kardeşi olduğu söylenen Marsilya Prensi ya da 5. Karl olarak da bilinen bu büyük usta milyonlarca insana ilham kaynağı olmuştur. Benim, vecize, özlü söz, aforizma vs ile tanışmam 1954 yılının sonlarına rastlar. 1929 yılında babasını kaybeden 1924 doğumlu annem, 1939 yılında babama kaçıncaya kadar ki yaşamını kışın sokakta yazın Çanakkale Boğazı'nda denizde geçirmiş. 5 yaşına kadar babasından öğrendiği atasözü, şiir ve masallar dışında küfürsüz edebileceği tek bir cümlesi yoktu. Bir tek babamla beraberken küfür etmezdi. 12 yaş büyük kocasını, belki de babası yerine koymuş ve hiçbir zaman saygıda kusur etmemişti. 4 yaşında olmalıydım. Henüz konuşmuyordum. Herhalde tek tük kelime ederken ondan duyduğum küfürlerden bir tanesini de ağzımdan çıkarmış olmalıyım. Çok şaşırdı. Çok kızdı. Kimden duydun sen bu s

AÇELYA

- Kin, nefret, öfke: İntikam gibi soğuk mezeler. - Güvenli bölge monotondur. - Sabır aklın kıdemidir. - Kendine yüklediğin aşırı anlam seni ezebilir. - Yanlış ağızdan çıkan doğru, değer yitirmez. Çıktığı yere de bir değer katmaz. - An, dün olur. Anlar da anı! - İnkar kolay. İkna zor. - Sürünen, uçana dikte edemez. - Önyargı, ötekileştirmenin ön koşuludur. - Önyargı, korkunun ilacı değildir.  - Bir dost kaybettiğinde, iki düşman edinmiş gibi olursun. - Tanrı, inayetini son anına saklasın!

AKASYA

- Ha inanmak ha tek yönlü yol. - Cehaleti saklamak büyük hüner ister. Çünkü suskunluk olağanüstü bir meziyettir. - Ağladıkları için katledilenlerin sayısı, güldüğü için öldürülenlerin sayısından kat kat daha azdır. - Yaşamda hiçbir olay matematiksel kesinlikle öngörülemez. Aksi olsaydı biyoloji matematiğin bir alt birimi olurdu. - Tarih, zamanın, çoğu montaj, dondurulmuş görüntüsü. - İçi aydınlık insanlar karanlıktan Korkmaz. Bilakis tercih bile ederler. Çünkü orada zihin karıştıracak gölgeler bulunmaz. - Zorunluluk dışında hangi sorumlulukları aldık? - Ağız tadı! Terin tuzu! - Duygularının Efendisi, aklının kölesi ol! - Kaderin sana, karakterinin penceresinden bakar. - İnsan, ölünceye kadar öleceğine inanmaz.  - Hiçbir görev, insan mutluluğunun önüne geçirilmemeli. - Nezaket, erdemli insanlarda sırıtmaz. Çünkü diğerlerinde çoklukla riyakarlığa hizmet eder.

BEGONVİL

- Talih, gelirken kaplumbağa, giderken tazı. - İşlemesen bile, arkadaşınla aynı suçtan yargılanırsın. - Bir haksızlığa engel olmayı düşünmeyen, o suçun eşit ortağıdır. - Keyifliyken nazik olmak kolaydır. - Nezakete, cellat bile saygı duyar. - Uyarı, öğütten daha geçer akçedir. - Uyarı Unutulmaz. Öğüt hatırlanmaz. - Talihine nazar etmek, ne acınası bir budalalıktır. - Gürültülü söyleşi, zoraki sırdaşlık arayışıdır. - Koşulun doğrusu, herhangi bir yanlış da olabilir. - Duymak istediğiniz yalan, en geçerli doğrunuz olur. - Yalan hayat kurtarıyorsa; buyursun gelsin. - Yalan; durum kurtarıyorsa politikadır, devleti kurtarıyorsa diplomasidir, kişiyi kurtarıyorsa entrikadır, iktidarı kurtarıyorsa siyasettir vs vs.... - Akıllı olduğu için sevilen bir insan var mıdır? - Dostu düşman etmenin yollarından biri de ortaklıktır. - Kabul görmeyen doğru, yanlışların altında ezilip yok olur. - Teşekkürle teşvik, yakışandır.                      

BEGONYA

- Ancak kölelerin arzuları vardır. Özgür insan, arzusu olmayan insandır. - Matematik,  hayali ya yok eder ya gerçek yapar. - Acelecilik, tembellerin kusurlarından biridir. Telaş da beceriksizlerin. - Aranmadığı için bulunmamış olan ne çok hazine vardır. - Ölüm bile kadınları şu kelimeler kadar korkutamaz: Yaşlılık. Çirkinlik. Kötü kokmak. - Sözdeki parlaklık, özdeki karanlığı gizliyor olabilir. - Öfke, utançtan önceki istasyondur. - Zalime karşı işlenen suç, erdeme vekalet eder. - Yavaş hız, adaleti sakatlar.           - Acı, sabırı baştan çıkarır. - Talih parlarken, yıldırım gibi de inebilir. - Cimrilik, kötü şöhrete sefalet ekler. - İnsana, iradesi dışında iyilik etmek de bir zulümdür. - En iyi öğüt, sorulan sorulara verilen yanıttır.

ANEMON

- İyi niyet korunmaya alınmalı. - Görevini iane yapar gibi icra eden de bir tür sahtekardır. - Hırs, yaşama arzusu taşımak ama yaşamamaktır. - İlla bir gururum olsun diyorsan, mesleki gururu tercih et ! - Ettiğiniz kadarın aşağısında uzun süre kalabilir de üstünde kalamazsınız. - Bulaşıcı olan kötülüktür. İyilik bulaşmaz. - Sahtekar vaatlerinin parlaklığı, kurbanlarının gözünü alıp kolay boğazlanmalarını sağlar. - Kör, topala haset eder. - Milliyetçi olmamak, milletini inkar sebebi olamaz. - Övgü, sinsice abartılarak sövgüye dönüştürülebilir. - Sevgi çabuk yorulur, hiç bıkmaz. Arzu hiç yorulmaz tez bıkar. - Sınırsız vaatler, ödenmeme garantisini içinde taşır.

EKİM 1959 BORNOVA İZMİR - SON HASAT

Ablam 1 yıllık ebe hemşire eğitimine başlayalı 2 ay olmuştu. Sınıflarında 60'a yakın öğrenci vardı. Bunların çoğu Çiftçi çocuklarıydı. Ablam hepsi ile hemen kaynaşmıştı. Zaten Çok sosyal bir insandır. Bir tanesi ile çok samimiydi aynı zamanda sıra arkadaşı olan Güler, Urlalı bir tütüncü ailenin kızıydı. O zamanlar cumartesi günü de mesai vardı. Yarım gün çalışılıyordu. Ablam nöbeti yoksa hafta sonları eve dönüyordu. Bir cumartesi günü arkadaşı Güler'i misafir getirmişti. Güler samimi, neşe dolu, içten bir insandı. Ona bayılmıştık. Çok konuşkandı. Urla'dan, ailesinden, tütün işinden bahsediyordu. Ovadaydık. Ablam bahçe işlerini aksatmadığımızı görünce memnun oldu. Bana ve kardeşlerime aferin dedi. İncir sezonunun sonuna gelmiştik. Zeytin hasatını da yarılamıştık. Güler'de o gün zeytin toplamada bize yardım etmişti. O akşam bizde kaldı ertesi gün öğleden sonra gideceklerdi. Ertesi gün de hep birlikte zeytin topladık. Güler'in ailesi tütün işini bitirmiş zeytin hasatı

FESLEĞEN

- Dürüstlüğün gereği fedakarlık. Bedeli yalnızlık. - En büyük düşmanın, seçtiğin yanlış dostundur. - Belkide elimiz erişemediği için yıldızlara öykünürüz. - Gerçeğe katlanamamak, hataya ilk adımdır. - Varsıl ve yoksulun kanaatkarlığı aynı şeymidir? - Kalite reklama para ödemez. - Sevgi nefretin dış kabuğudur. Zorlamayın! - Dedikodu, iftira, çekiştirme alçakların ve korkakların öç alma biçimlerindendir. - Kadına el kaldıranlar, dil uzatanlar kendilerinin yumurtadan çıktıklarına mı inanıyorlar? - Yargılarken, eylem ve niyet arasındaki nispetin dengesini iyi gözetmek gerekir. - Değersiz yönlerimiz, şöhreti bize genellikle daha çabuk getirir. - İnsanların doğal haklarını, onların hayali yapanların hesabını kim görecek? - Hiç kimse, iyi niyet üzerine kurulmuş bir öykünün mutlu sonla bittiğine tanıklık etmemiştir.

LALE

- Başkalarının felaketlerinde, daima bizi teselli eden bir şeyler buluruz. - Gerçek nezaket, öfke anında kendini gösterme fırsatı bulur. - Yaşlı adamın genç karısı, ya güzeldir ya İffetli. - İyi arkadaşlar kötü düşman olur. - Ümit, emeksiz ve bedelsiz ulaşılabilecek tek mutluluktur. - Hayatın kitabı, hayatın içinde okunur - Yaşlılığa inanmayan, ölüme inansın. - İnsan sağır gibi davranırsa, dilsiz gibi de olmalıdır. - Yükselmek kader değil. Düşmek mukadder. - Genç ölmeyen, her çeşit acı ile olan randevusuna yetişir. - Toplumda, kurnazların akıllı muamelesi görmesi kadar incitici ve tehlikeli bir şey yoktur. - Söyleyenin kalitesi ile ölçülür söylediği.

GELİNCİK

- Fırsat kanatsızdır. Ama uçar. - Kendi ölümünüz yoktur. Başkasının ölümü vardır. - Laf yerinde ağırdır. - Annelerin cehennemi, evlat ardına kalan hayat! - İftira; acizlerin güçlü silahı! - İhtiyaç, kendini hissettiren yoksunluktur. - Yalın, basit, sade gerçekler yalandan daha az inandırıcıdır. - Kötülüğe engel olmak, iyilere mertlik ekler. - Korku cesareti tanımaz. Cesaret korkuyu bilir. - Saymadığını arzulamak utanç vermeli. - Gerçek bizi aramaz. Yanılgı ise peşimizdedir. - Mutsuz  anlarımızda ölüm bize gülümser. - Gerçek, çoğu kez aramadığımız yerdedir.

PAPATYA

- Her çok konuşan yalancı değildir. O, bir deli de olabilir. - Anlamadan dinleyen, düşünmeden konuşur. - Kendini toplumun üstünde gören, onun altında ezilir. - Tek taraflı nezaket, kabalığı çağırır. - Sözlerin suç işlemeden onları içine hapset. - Şiddet, aptalların tehlikeli bir oyuncağıdır. - Sevgini sevdiğine, nezaketi herkese göster. - Herkesi kendine dost yapamazsın. Düşman yapabilirsin. - Düşmanım yok diyorsan, gururun ve arzuların da mı yok? - Yemekte tuz. Sevgi de saygı! - Kadının dostluğu aşkı ile ölür. - Düşmanın hakkında kötü konuşma! Onu daha çok keskinleştirme! - Tanımadıklarına iyi demek, tanıdık iyilere haksızlıktır. - Elması elmas, erdemi erdem şekillendirir.

EYLÜL 1959 BORNOVA İZMİR - İNCİR HASATI

Ablam ebe hemşirelik eğitimine başlayarak aramızdan ayrılmıştı. Artık bir daha dönmeyecekti. Okullar açılmak üzereydi . Bu mevsimde daha çok incir ve zeytin toplardık. Ovadaki zeytinleri daha çok  ev için çekişte yapardık. Kalanı yağ için toplar çuvallara doldurur yağhaneye götürmek üzere Bornova'daki evimizde depolardık. Yağhane bugünkü Evka 3 metro durağının yanında, birkaç yıl önce yapılmış olan boliva isimindeki butik dairelerden oluşan alt katında CarrefourSA bulunan binanın  yerindeydi. Rahmetli Ali Belevi işletirdi. Sonradan oğlu Günizi babasının mesleğini sürdürdü. Apartman oluncaya kadar yağhane nin faaliyeti devam etti. Kasım ayında üniversitenin istimlak ettiği büyük zeytinliğin ürününü de son kez toplayacaktık.Bu kadroyla nasıl yapacaktık bilmiyordum ama yapmıştık.  İncirlerimiz 3 çeşitti. Lop, bardacık, kasaba diğer ismi ile mor incir. Lop olanlar daha çok kurumaya gelirdi. Tadı taze yemek için güzel değildi. Ağustos ayında olur, bir ay içinde biterdi. Bardacıklar ağus

ORKİDE

- Verilenin değeri verenden kaynaklanır. - Hedefi yakalamak ufku yakalamak gibi bir şeydir. - Seçtiğine duyduğun yakınlığı her nedense seni seçene duyamazsın. - Bazen, faili meçhulu, bir ayna failine gösterebilir. - Uyum aşkı yaratabilirde. Daha sık olarak da mutluluğu! - Komedi gibi ölüm de vardır. Ama ölüm, gülünecek bir şey değildir. - Ey özgürlük. Aşıklarının kanını senden çok kim içmiştir? - İnancı kabul ettirmek için ölen ve öldüren şehit ve gazi değil kayıp ve katildir. - Eyleminden utanacağın bir düşüncenin söyleminden de utan. - İnsanları birbirinden ayıran, anatomileri, fizyolojileri, biyokimyaları değil, sadece ve sadece patolojileri ve onları nasıl tedavi ettikleri veya etmedikleri dir. - Ancak bir deli akıllı rolünü çok iyi oynayabilir. En ince mizah da budur. - Aç insanlar için, namus da diğer lükslerin arasında ve sıradan bir kavramdır. - Aşkta ve dostlukta iki köle ya da iki efendi yoktur.

ÇİN GÜLÜ

- Yaş arttıkça kirlilik de artar. - Aptalın doğruluğu, kalp bir para yada ayarı düşük altın kadar değer taşır. - Dostlarınızı kayırmaya mecbur kalırsanız, hiç olmazsa  gürültüsüzce yapın. - Senin gerçek dostun, dostunun vicdanıdır. - Göze yasak yoktur. Ama gözler de suç işler. - Anılar tek taraflı deklere edildiğinde, ihanetin biçimi durumuna da düşebilir. - Sır, güç potansiyeli taşır. - Sırlarım var. Onları kimse ile paylaşmayacak kadar çok seviyorum. - Arzularımdan nefret ediyorum! Onlar da benden! - Amaç yaşamın koltuk değneğidir. - Alışkanlıklara uyma oranı, yasalara uyma oranın çok çok üstündedir. - Sır tutamayan kişiden dost olmaz. - Merhamet kötü bir yargıçtır. - Aşk ve mutluluk sık görüşmeyen iki tanıdıktır.

SÜMBÜL

- Adaletin yerine geçen merhamet, zulüm sayılır. - Amaç kilidi değil kapıyı açmaktır. - İnsanı mutlu etmek elimizde değildir. Görevimiz de değildir. Ama mutluluklarını bozmamak, hem elimizdedir hem görevimizdir. - Yumuşak şey kırılmaz. - Mutluluklar özdeş mutsuzluklar özgündür. - İyi ki dahiler var! Yoksa herkes akıl payından memnun olmaya devam edecekti. - Aşk, rezil etmek istediğini 50'sinden sonra ziyaret eder. - Yoksul, güçsüz, düşkün vs deki tevazuyu kim fark eder? Kim dikkate alır? - Ben ucuzum dersen ucuza gidersin. - İnsan menfaati söz konusu olduğunda, adil olmaz adi olur. - Kumar tembel hırsızların, hırsız çalışkanların haram parasını almalarının kansız yoludur. - Çekilecek çileniz kalmamışsa, yaşanacak gününüz de kalmamıştır.

DEFNE

- Şöhretsizlik, unutulmak gibi bir kaygı taşımaz. - Ebedi dost, pek yoktur ama düşman vardır. - Sevgi labil. Nefret stabil. - Onur, şeref, haysiyet, vs  rayiç değersizdir. - Namus, karnı tokların lüksüdür. - Sırdaş arayan, ya onu bulur yada belasını. - En zararsız hakaret cevap vermemektir. - Okunmayan, görünmeyen, duyulmayan ne bilinir ne çalınır. - Başkasının acısını muhabbet olarak kullanan densizler vardır. - Kadınlar güce meyillidirler. - Silah sahibini tanımaz. - Tez ol! Telaş etmeden! - Niyetler, yasalardan muaf değildir.

AĞUSTOS 1959 BORNOVA İZMİR - BEHÇET UZ HASTANESİ EBE HEMŞİRE OKULU

Büyük ablam Candan artık 19 yaşındaydı. Doğmuş olduğu 1940 yılından beri açlık, kıtlık, yokluk, anasızlık, babasızlık ve kim bilir daha nelerle boğuşa boğuşa bu noktaya gelmişti. Anne ve babasına ait, onların almamış veya alamamış olduğu ailenin tüm sorumlulukları hep onun omuzuna binmişti. Çiftçilikten çocuk bakıcılığına, çamaşırdan bulaşığa, odun kesmekten ot biçmeye bütün işleri o yapardı. Çocukluğunu yaşamamış ilkokuldan sonra okutulmamış genç kızlığını yaşamamış hayatı bahçede çalışmakla ve at sırtında geçmişti. Küçük ablam Gülay ben ve Benim küçüğüm Emine ele geldikçe ve elimizden geldiğince onun takımına katılıp yardımcı olmaya başlamıştık. Akranları birer ikişer evlenip yuvalarını kuruyordu. Bence akranlarının en güzeliydi. Ancak bahtıkara bir ailenin talihsiz güzeliydi. Ona Talip olanları o istememiş, onun istediği ise çevrenin pis enformasyonu ile sonuç vermemişti. Bana derin bir kardeş sevgisi ve sonradan anladığım bir sebebe dayalı özel bir saygısı vardı. Her şeyi önce bana

HELİUM

- Kader, alnımızda yazanı yüzümüze Okur. - Gerekçeye dayansa bile, hatalar, yanlışlar tamamen temize çekilemez. - Kimseyi üzmeden ve aldatmadan da hayattan alınacak tatlar vardır. Yoksa, yaratma hakkın vardır. - Pişmanlık, kendine hakaret biçimidir. - Yaşamda karşılığı olmayan her şey yanılgıdır. - Dostuna kırılsanda, kin besleme! - Bir suçluyu yada suçu ondan muhtemel bir menfaate dayanarak affedersen, işleyeceği bütün suçlara ortak olursun. - En tehlikeli karanlık, yarı karanlık. - Korkmaktan kork! - Bağıra çağıra konuşan bir dost düşman yerine geçer. - Her davete icabet gerekmez. - İyiliğin karşılığı bir başkasına da ödenebilir. - Sevgi ya çığ gibi büyüyecek, yada kar gibi eriyecek. - Kurt kocamakla dişi körelmez.

AZELYA

- Tuzaktaki yem ziyafet, mezbahaya yolculuk gezinti sayılabilir mi? -  Yaşlılığı neden sevmeyiz? Çünkü insan, tanımadığı, bilmediği ya da anlamayıp korktuğu şeylere hep düşmandır. - Yanlış anlama, iyi yada kötü niyetli bir çeşit iftiradır. - İnsanlar okuyor. Ama Harry Potter okuyor. - Ağlamasını herkes bilir. Gülmesini pek az insan becerir. - Espri, karşı tarafı da en azından tebessüm ettirebilmelidir. - Yoksulun erdemli olabilmesi, olsa da kalabilmesi mümkünmüdür? - Sonsuz olduğumuzu hisseder ve biliriz. - Sonsuz varsa, o insanla başlamıştır. İnsan olmadan, sonsuzun hiçbir anlamı kalmaz. - Para, kişiyi parlatsa da değerini arttırmaz. - Öğrenmekten korkma. Kimsenin payını çalmış olmuyorsun. Zaten kimse sen çok aldın diye aldırmaz. Farkına bile varan olmaz. - Hiçbir mücevherin pırıltısı, samimi bir tebessümün ışığını gölgede bırakamaz. - Tarihi, midesi boş kafası dolu olanlar yazdı. Ama onu hayata geçirenler, hem kafası hem de midesi boş olanlardı. - Sağlık, ağızdan geçenl

NEON

- Spontan davranışlar da iyi veya kötü tavsiye mektuplarıdır. Hatta en iyileridir. - Taş camla çarpıştığında, önceden ona, onu kırmayacağına dair söz vermiş bile olsa, o söz tutulabilir mi? - Üslûp haklılığa gölge düşürmemelidir. - Tarafsızlık, eşit güçler arasındaki adilane bir mücadelede herhangi bir anlam taşır. - Tarafsızlık, güçlüden yana tavır koymaktır. - Ölümün olduğu yerde, başka bir düşmana ihtiyacın var mı? - İnat tutucu değil, itici güç olarak kullanılmalı. - Alçak gönüllülük, gerçeği gizleme seviyesine kadar indirilmemelidir. - Alçak gönüllülüğün, vakara da ihtiyacı vardır. - Sezon geçti. Herkes seçti. - Düşman edinmeden, dostlarını uyarmanın bir yolunu bulmalısın. - İkaz, çoklukla dost kazandırmaz.

BENEFİL

- Göz susmaz. Diyeceğini der. Hep doğruyu söyler. - Olduğundan fazlasını görünme uğruna harcayacağın çabayı, göründüğünden fazlası olmaya sarfet. - Öfken, kendi tatmini için seni harcar. - Verdikçe verme şevki ve kapasitesi artan tek şey sevgidir. - Görülen saygı korunmalıdır. - Boş şeylerin sesini iyi tanırız. Ama yine de onları dinlemeden edemeyiz. - Acıdan kurtulmanın en kesin yolu ölmektir. - Tek kişilik çözümler, tek kişilik hayatları getirir. - Saçma konuşmalar, çoğunluk sessizlikten korkanlarca üretilir. - Hayallerin rüyaya üstün tarafı şu ki orta yerinde uyanma riski taşımaz.  - Çoğu kez, gücümüzün yetmediklerinden gördüğümüz haksızlıkları zaman içinde, fırsatını buldukça gücümüzün yettiklerine ödetiriz. - Şükredelim ki düşüncelerimizi duyan hayallerimizi gören yok. - Sevilmeme korkusu, insanı sevme arzusundan vazgeçirmemelidir.

7 OCAK 1963 SABAHI 9 EYLÜL İLKOKULU BORNOVA İZMİR - YANGIN

Ortaokul 1.sınıftaydım. Sizin okul yanıyor diye bir haber duydum. Hangi okul diye sordum. Mezun olduğun okul dendi. Herkes koştu. 9 Eylül İlkokulu bugünkü yerinde bugünkünden biraz daha küçük bir bahçe içinde iki katlı 1800'lü yıllarda inşa edilmiş Köşk ile yönetim binası arasında görünüme sahip kagir bir binaydı. Cumhuriyetle birlikte ilkokul olarak hizmete açılmıştı. Yandığında okul olarak 40 yılını doldurmuştu. Alt katında 3 üst katında 4 olmak üzere 7sınıfı vardı. Okul Atatürk Caddesi ile Çiftçi Caddesi arasındaydı. Öğrenciler Çiftçi Caddesi'ndeki iki kanatlı demir kapıdan giriş çıkış yapardı. Atatürk Caddesi'ndeki ön kapı öğretmenler içindi. Ön Kapıdan önce alçak duvarlı parmaklıklı sağında küçük, fıskiyeli bir havuz sol tarafında çiçek dikili minik bir alan olan şirin bir bahçe vardı. Arka taraftaki büyük bahçe öğrenciler içindi.batı tarafında tuvaletler gevrek ve kırtasiye satışı yapılan minik bir kooperatif onun yanında kışın yağmurda çamurda oyun oynanabilen üstü k

ARGON

- İnsanlar eşit değildir. Ama hak ve sorumlulukları eşit olmalıdır. - Nezaket, asaleti dalkavukluktan ayıran hassas çizgidir. - Yanılmak affedilmeyecek bir suç değildir. Ama yanıltmak asla affedilmeyecek bir suçtur. - Aşkın ağır bedelleri aşıklara hafif gelir. - Tesadüfler nadiren yapıcı olur. Onların görevi daha çok yıkıma hizmet etmektir. - Sebep sonuçtan şikayet etmez. - Ölümden korkuyorsan, yaşlanmaktan korkmayacaksın. - Sorun varsa çözüm de vardır. Ancak biz, çoğu kez çözümleri beğenmeyiz. - Hayallerimiz olmazsa, gerçeklerimiz de olmaz. - Yanlış övünme kaynakları, alay konusu olmanın ve aşağılanmanın da kaynaklarıdır. - Reddedilen sen değilsin. Senin abartılı arzularındır. - İki tarafında hazır olduğu yalan, en büyük gerçeğin yerini tutar.

YAKAMOZ

- Aç bir kuzu tok bir tilki bulamazsınız. - Çelişki gibi görünsede, erdemli olmaya en yatkın köle grubu yine de kamu görevlileridir. - Kendi yaşamımıza duyduğumuz sevgi yüzünden, başkalarının yaşamına saygılı görünüyoruz. - Cennet, ümitlerimiz, anılarımız, hayallerimiz. Cehennem, arzu, korku, ve pişmanlıklarımız. - Ne şekilde konuşursan konuş, sözlerinle kazanacağın düşman sayısı kazanabileceğin dost sayısından daima fazla olacaktır. - İnsan, şüphesini tatmin ederken bilimi keşfetmiştir. - İçi boş cilalı sözler, gözden kaçsada kulağa takılır. - Küçük laf eden büyükler, büyük laf eden küçüklerden çok daha komiktir. - İnsan hiçbir formüle sığmayan bir problemdir. - Küçük hatalar ile antrenman yapanlar, en akıllılar grubudur. - Soru cevaba layık olmalı. - Güzel konuşan, doluda konuşmalı. - En katlanılır eleştiri, düzeltilmiş bir hataya ait olandır. - Niye denedim diye üzülmeyi, niye denemedim diye üzülmeye yeğ tut.

BİBERİYE

- Belki de insanlar, tembelliklerini gizlemek uğruna diğer kötülükleri keşfettiler. - Korkuların, seni kötü talih kisvesiyle ziyaret eder. - İnsanlar ders almazlar. Onlara ders verme çabası tanrısal bir hevestir. - Bir kimsenin üzüntüsünü, acısını, felaketini paylaşmak, onun başarısını, mutluluğunu paylaşmaktan çok daha kolaydır. - Övme, sıradışı bir zeka gerektirirken, eleştiriye sıradan bir zeka kâfidir. - İnsan giyindiği gün sanat başladı. - Samimiyet, aklın gevşek denetiminde gönülden geldiğince davranmaktır. - Üzüntü, kin, ve nefretine zaman ayıran, bunu ancak ömrünü kısaltarak başarabilir. - Hayatta hiçbir kimse, hiçbir şeye, hiçbir zaman hazırlıklı yakalanmaz. - Yokluğunuz fark yaratmıyorsa varlığınız ya yargılanır ya  yadırganır. - Son nefes verilmeden kişilik tamamlanmış olmaz. - Herkesin herkese bir tebessüm borcu vardır.

KRİPTON

- Kılıç varsa, sonsuza dek kınında da kalmaz. - Talihten yoksun akıl, kanatsız kuşa benzer. - Dilinle kuyunu kazma. - Yaşantımızı doğrulamayan her şeyi ve herkesi kolayca mahkum ederiz. - İnsanların en zayıf yeteneği; ders çıkarma, ibret alma. - Eksikliler, her zaman ve koşulda eksikliklerinin diyetini bütün insanlardan isterler. Bu, bütün tavır ve davranışlarında kendini gösterir. - En güvenilir görünen insanın bile bir başkasına zarar verebilecek bir yanı vardır. - Doktoruna değer vermeyen, hayatına değer vermiyor demektir. - Yasal değilse bile adil olmalı. - Ağızdan çıkan her söz bir cevabı hak etmez. - Bilmek her şeyi bilmek değil, bir şeyin nasıl bilinebileceğini bilme sanatıdır. - En güzel şey bir acıyı bir sorunu paylaşmaktır. En kötüsü de bunu her önüne gelenle yapmaktır. - Kaybedeni olmayan kavga, kazananı olan tartışma yoktur.

HAZİRAN 1963 BORNOVA İZMİR - SOKAK ÇEŞMESİNDEN EV ÇEŞMESİNE

Ovadaki bahçemize çoktan taşınmıştık. 7 yıldır su küpümüzü taşıma su ile dolduruyorduk. Süheyla abla, Adana'ya gelin gideli 3 yıl olmuştu. İzmir'de de iş yapan bir Adanalı Tüccar Finans işleri ile ilgili olarak Süheyla ablanın çalıştığı banka şubesine gittiğinde, işlemini yapan memure hanıma bir görüşte aşık olur. Hazırlıklar bir ay içinde bitirilir. Süheyla Abla Adana'ya u çar gider. Yazları okul kapandıktan sonra eve kış için odun, ot taşımak ya da ekmek veya zeytinyağı almak için kısa süreli uğrardık. Bu haberi de öyle aldık. Anne de olmuştu hem de kısa sürede iki kez. O gün havalar iyice ısındığından ovadaki bahçeden güneş doğmadan çıkmıştık. Sıcak basmadan dönmek istiyorduk. Fırından ekmek alacak evden şişeye yağ dolduracak yükleri boşaltıp gidecektik. Kapımıza yaklaştıkça yükselen feryat, ağlama, dövünme, yırtınma ve çığlıklarla dona kaldık. Bu ogüne kadar hiç olmamış bir şeydi. O evden daima kahkaha, müzik, muhabbet sesleri duyardık. O gün Süheyla abla eşi çocukları

KSENON

- Sorumluluk aktarılamaz devredilemez öğretilemez. - Susmak güzeldir. Güzel olmayan bir şey söyleme konumundayken susmak daha da güzeldir. - Mutluluk yaşamın bilincidir. - Küçük haklarını hırsla kullanan, büyük haklarını gözden kaçırabilir. - Başlar niçin uçurulur. Çünkü dil oradadır. - Dostluk, yerleşik düzenin bireylere belki de bir lütfudur. - Kendi karakterini dayatan dostlar, dost değil köle aramaktadırlar. - Bela hazır! Ara gelsin! - Hiç Kimse Boş Yere debelen mesin. Kim ne olmuşsa, ona lâyıktır. Kimin başına ne gelmişse, onu hak etmiştir. İstisnalar ise kadere atfedilebilir. - Niyetinin iyiliğinden eminsen, bunu anlatma yada anlatamama kaygısını taşıma. - Bazı dostların, savuşturulan belayı yolundan çevirip yeniden önümüze getirmek gibi bir becerileri vardır. - Şakalarına ya tat kat ya da çöpe at.

BUHURUMERYEM

- Yaratıcısı ömrünü tamamlamadan, hiçbir eser bitirilmiş sayılmaz. - Sinsi bir yerginin, en tehlikesiz  uygulaması abartılı bir övgüdür. - Tanrının Anayasası, bilimdir. - Talih insana, kendi emeği, kendi bileği ve kendi aklı üzerinden güler. - Yaşlılara saygıda kusur eden gençlerde öngörü eksikliği, gençlere tahammül eksikliği gösteren yaşlılarda hafıza sorunu vardır. - Hayatta olan için, her şeyin daha kötüsü muhakkak vardır. - Bireysel önemimiz, ancak kendi dar sınırlarımız içinde bir anlam taşır. - Para mı? Çalınmış hak! Gasp edilmiş mal! Ezilmiş insan! Satılmış beden! Sömürülmüş Emek! ......Vs... - Her gördüğün aydınlık yüz, Güneş değildir. - Mutluluk, yetenek arar. - Herkes hesabı bir başkasına ödetiyor. - Başka bir canlıyı yok etmeden yaşayabildikleri için bitkileri çok seviyorum. - Hekimin fakiri ya delidir ya Veli.