Kayıtlar

Aralık, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİR YIL ÖNCE VE OTUZ YIL ÖNCE BU GÜN

 Bu yazmak istediğim satırlara, 1 yıl önce başladım. Bazen beyninizin verdiği emirleri, eliniz kolunuz uygulamıyor. Başladım da, bir türlü bitiremedim. Muzaffer Özay, Kabataş'tan mezun, İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin duayen bir üyesi. 1925 doğumlu. Temmuz 1974 yılında tanıştığımızda 49 yaşındaydı. Eşi Zehra Özay ise 32 yaşını sürüyordu. İzmir Opera ve Balesi'nin, 34 yıl süreyle başkemancılığını yapmış olan Lale Can Muzafferov, henüz ilkokul ikiye gidiyordu. Muzafferov soyadı, aynı orkestrada görevli, Azerbaycan doğumlu, Moskova Konservatuvarı'nda da keman eğitimi almış, ender hayırlı damatlarımızdan, sevgili Ruşen'in soyadı. Muzaffer enişte, İzmir'in efsane gazetecilerinden Cezmi Zallak'ın baş yazarlığını yaptığı, gazetede, onun tecrübelerinden yararlanarak yetişmiş usta bir gazeteciydi. Aynı gazetenin, Kore savaşında muhabirliğini de yapmış, daha sonra da çeşitli kademelerde, etkin bir elemanı olmuştu. Kendi gayretiyle İngilizce öğrenmiş, tercümanlık dahil,

ARKADAŞIM EŞEK

 Rahmetli Barış Manço, benim önemli bir arkadaşımla ilgili ne kadar da güzel bir müzik yapmıştır. Merkep, karakaçan, uzun kulak gibi isimleri de olan, 15 yıllık çiftçilik hayatımda, hemen hemen yaşadığım günlerin çoğunda, yaşadığım hayata benimle birlikte imzasını atan eşekle tanışmam, bu şarkının bestelenmesinden yıllarca öncedir. Hiç geçinemezdik. En belirgin ortak yanımız buna engeldi. Hangisi daha baskındır bilemem. Arnavut inadı ile eşek inadından bahsediyorum. Biyografimi yazacak olsam, eşek isimli canlı romanımın en önemli figürü olurdu. Hayvanlar için rahmetli kelimesi kullanılmıyor. Ben, üniversiteye başlamadan önceki yazın baharında, eşeğimiz dünyayı terkedip, eşek cennetine gitti. Kendi kendime gülmek istediğim zamanlar, sınavı kazanamadı, kahrından öldü diye düşünüp gülmüşümdür. Aslında ölümü çok trajikti. Babamın yönettiği bir iklimde, hayatta kalmak kolay değildi. Ortak yaşamımızın bitimine az bir zaman kala septisemiden öldü. Eşek, at soyundan geliyor. Ama atlar kadar ak

10 ARALIK ÜTOPYA BAYRAMI

 10 aralık 1948 tarihinde, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, katılan tüm delegelerin oy birliği ile, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi maddelerinin tamamını kabul etti ve imzaladı. Üye tüm ülkeler, daha sonra aynı metni kendi parlamentolarında oylayıp kabul ettiler. Bu metni okudunuz mu? İlkokul 4. Sınıfa giderken, yazılarımın birinde etraflıca anlattığım biçimde, öğretmenim tarafından, kendi isteğim dışında kütüphane kolu olarak tayin edilmiştim. Kimse istemediği için bana kalmıştı. O gün istememiştim, ama hayatımın fırsatına dönüşmüştü. Çünkü, beni, hemen hemen, çevremdeki tüm yaşıtlarımdan bir kütüphane kadar öne geçirmişti. İşte orada okuduğum kitapların birinde İnsan Hakları Evrensel beyannamesi metni vardı. Tam da bugün, 1948 yılında kabul edilmişti. 60 yıl, bir başka değişle sittin sene önce okumuşum. Ne anladın diye soracak olursanız, kesin bir cevap veremeyeceğim . Hoşuma gittiğini hatırlıyorum. Her insanın, kendi içinde yaşadığı, bir ütopyası olmuştur, yazmadılar. Büyük düşü

LEVENT ÜNSAL, HASİP AKGÜL, HÜSEYİN CANBULAT.........

 Teşekkür Arapça kökenli bir söz. Şükretmek kelimesinden geliyor. Çok önem verdiğim bir borç ödeme biçimidir. Gönül borcunu kastediyorum. Başlıkta vermiş olduğum isimler ve oraya  sığmadığı için, aşağıda devam etmiş olacağım listedeki her isme ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu listeye girmesini istediğim daha doğrusu ümit ettiğim ancak bunu başaramayanlara ayrıca teşekkürler. Vefa borcunu zahmetsizce ödeme fırsatını kullanamadılar. Borçlular listemde kalmaya devam ediyorlar. Herkese açık hekimliğinden faydalanmak için, eşime, aracı olarak, muhtaç olmaya devam edecekler. Neden teşekkür ettiğimi, liste bitince anlatacağım. Dr. Can Silleli  İlmiye Güler  Mehmet Güler  Kaptan Ali  Rumuz: Ultraparties  Rumuz: Çetin  Niyazi Güler  Rumuz: Tulipcan  Matbaacı Hakan Şuvak  Rumuz: Ebon  Rumuz: SSBB  Fatih Söyleyici    Zeynel Sebahattin Bozbey  Gökhan Yüceerim  Rumuz: Gönül Rumuz: UYKaya  Rumuz: Ersyin  Rumuz: Miss Kinaye  Hatice - Akif Kundakçı  Mert Kesik  Umut Akalın  Ahmet Gürel  Rumuz: Ella  Mu

ÖLÜM NEYE BENZER

 Ölü neye benzer? Bunu bilen var mı? Bilmek için görmek lazım. Kaç kişi gördü. Bu soruyu herkese soruyorum? Ama, daha çok gençlere soruyorum. Çünkü, ölümü görmeden, ölen bir insanın balmumu renkli yüzüne bakmadan, dünya insanlara toz pembe renktir. En lay lay lom modundaki insan bile, ölen birinin yüzüne baktığında sarsılır. O yüzden, cesetlerin üzerini örterler. Halka açık idamları seyredenlere, bu show yapılırken, çoğu kez, infaz edilenlerin başına bir koyu renk kukaleta takılması da bu yüzdendir. Falan öldü, filan öldü diye duyarsınız. Hiç umursamadan, yürüyüp yolunuza devam edersiniz. Bomba düşmüş, onun ateşi düştüğü yeri yakmıştır. Eğer o güne kadar, yakınlarınızda bir yere düşmemiş ise, size pek de bir şey ifade etmeyecektir. Ne zaman ki yakınlarınıza düştü, hele bir de ailenizin tam ortasına isabet ettiyse, o zaman dünyanın kaç bucak olduğunu anlıyorsunuz. 1958 yılının temmuz ayında, annemin Manisa Akıl Hastanesi'ne yatırılmasından 10 gün sonra, henüz 5 ayını doldurmamış, ka