ZULÜM VE BİR VİRÜS MASALI

Zulüm yapana zalim diyoruz. Zulüm,  gücü kötülük amacıyla kullanmaktır. Mevlana, zulüm için, dikeni sulamaktır demiş. Ne de güzel söylemiş. Öylesine bir söz ki insan üzerine daha başka söz söyleme arzusu duymuyor. İlkel toplumlarda pek görülmemesine rağmen, avlanmak için kullanmış oldukları silahları, talan amacıyla birbirine çevirdikleri andan itibaren sistematik zulümü de başlatmış oldular. Zulüm şiddetin siyasal pratiği olmuştur. Sosyal hayat zulüm üzerine inşa edilmiş canlı bir piramittir. En tepedekilerin sırtına bir yük binmez. Ortalarda olanların da hissedilir bir hamallığı yoktur. Bütün yükü taban taşır. Kısaca altta kalanın canı çıkar. Bu hiç değişmemiştir. Bu canlı piramitler, zaman içinde devlete evrilmiştir. Silah orduya, kırbaç vergiye dönüşmüştür. Büyük dehalar kimi zaman piramitin tepesindekine yaranmak için, kimi zaman açlıktan ölmemek, bazen de aile sorumluluğundan, müthiş zekalarıyla, teoriler üretip, daha doğrusu kılıflar dikip modern toplum  diye bir ütopya dizayn ettiler. İnsan, yaşama ve savunma içgüdüsü ile bu sistemlere gönüllü entegre oldu. İnsanlık tarihi zulmün kronolojisidir. Zulmün aktörleri zalimler değişse de zulüm aynı kalır. Bir önceki zalim bir sonrakinin hocasıdır. Bu yüzden, ayrıca bir okul inşa edilmemiştir. Piramitin tepesi, kendisini orada tutacak ve oradan düşmemesini sağlayacak kurallar koyar. Bunlara da kanun diyoruz. Herkesin aklına uydurabilmek için, minimal doğrularla süsleme de ihmal edilmemiştir. Hepimiz alkışlayalım diye, demokrasi adlı, bir ütopik kılıf da uydurulmuştur. Kimin demokrasisi? Neyin demokrasisi? Başlangıçta iyi savaşçılar yani yetenekli katiller en tepedeydi. Ama insan hep genç kalmıyor. Genç katiller yaşlı katilleri tepeden indiriyor. Ama yaşlılarda tecrübeli, siyaset bilimini icat edip organize kurumları devreye sokarak tepedeki saltanatlarına devam ediyor. Tepedekiler, saltanat için her şey mübah diyor, bu yolda, kendilerine yol açmada yardımcı ittifaklar yapıyor. Aristokrasi, teoloji, ekonomi sihirli üçgen. Tarihi bunlar yazdığı için, cinayetler zafer, istilalar fetih, tecavüzler ganimet, vs vs ismini alıyor. Zaman zaman piramit tabanı kıpırdansada, üsttekiler alttakilere suspayı olarak, menfaatlerinden küçük paylar dağıtıyor. İnsan, karnı doyunca, tasmasından şikayet etmiyor. Zaman içinde, bu piramiti bir arada tutmak için en gerekli ve etkili şeyin para, parayı eksiltmeden korumanın tek yolunun da faiz olduğu anlaşılıyor. 2 asırdır paranın efendileri piramitin en üstünde, zulüm saltanatlarını sürdürüyorlar. Dünya devletlerini yönetenler, gerçekte dolar ve sterlini basan paranın efendisi, 4 ailenin kuklalarıdır. Ne yazık ki, bazı kez, kuklaları tabandaki canı çıkanlar seçiyor. Daha çok da, görünen en büyük devletin başındaki kuklanın yönettiği Pentagon'dan tayin ediliyor. Bu sistem, 200 yılda, çoğu lokal, ikisi küresel savaşta 1 milyar insanı öldürdü. Çatışan iki tarafa da silah sattı, ilaç sattı, yiyecek sattı. Hep kazandı. Parası arttıkça gücü, gücü arttıkça hırsı arttı. Nükleer silahlar kullandı. Ancak bunlar küresel risk taşıyordu. Daha sonra insanları öldürüp cisimlere pek zarar vermeyen nötron bombasını buldular. Ancak tarih boyu, insanlara baş eğdirmenin bir yolu daha vardı. Bakteri ve virüs salgınları en stratejik cinayet silahı olabilirdi. Biyolojik silahların temel amacı budur. Bunu kullanacak olan, önlemini de önceden almış olur. Dünyanın sahipleri, bunu sonsuza kadar sürdürmek istiyor. Bunun yolu, kardeş olan insanları birbirine kırdırmaktır. İnsanların yaşamak dışında bir arzuları yok. Ancak en tepedeki sapıklar zulüm düzeninin bozulmasını istemez. Biz masum robotların, merkezden güncellenip, merkezin bize benimsettiği formatın dışına çıkabilme lüksü olan bir beyinleri yoktur. Çünkü bir kere sakalı kaptırmışız. Dolar ve sterlin kardeşler, saltanatlarını kaptırmamak için tüm dünyayı yakar. Anglosakson güç, kilise desteğinde zulmüne devam ediyor. Milenyum başlarında Japonya ve Uzakdoğu kaplancıkları diklenmeye başladı, Uzakdoğu krizi diye bildiğimiz operasyonla kafaları koptu. 100 yıllık İngiliz ticari Truva atı Hong Kong, anlaşma gereği Çine iade edildi. Çin insan gücü olarak dünyanın devi. Çok da çalışkanlar. Hong Kong eklendiğinde Çin ekonomisi aldı başını gitti. Paranın efendileri kaygılandı. Yarım asır geçmeden konuşlandıkları devlet liderlikten inecekti. Japonya tokatı yiyince, bu bir manipülasyon diye düşünmüştüm. Çin, ikinci sıraya geçtiğinden beri, bütün virüs salgınları oradan çıkıyor. Bu ne tesadüf? Şu soru hemen karşımıza çıkıyor. Kendi halkı da ölmüyor mu? Ölüyor tabii. Birinci Cihan savaşına sebep saydığı Lusitanya gemisinin  batırılması, 2.Cihan savaşına atlamak için kullandığı Pearl Harbor baskını, Ortadoğu'ya burnunu sokmak için istismar ettiği İkiz Kuleler bombalanması ve bunun gibi daha nicelerinde binlerce insanın öldüğü gibi. Bu sapıkların kılı kıpırdamaz. Kendi haklılıklarının ölü şahitleri olmaktan öte bir değerleri yoktur ölenlerin. Kendi senaryolarının değersiz figüranlarıdır. Kalanların öfkesi, kanlı planlarının düğmesine basma meşruiyetinin anahtarıdır. Size bir virüs masalı anlattım. İsterseniz, bir masal olarak kabul edersiniz.
Ben bir proje olduğunu düşünüyorum.

Yorumlar

  1. Yaşar'ım, her cümlesi, aklının, teorik ve pratik kültürel birikiminin eseri, birer vecize kailtesinde, bu nedenle adeta bir kitap hacminin sıkıştırılmış biçiminde, çok öğretici, evrensel sosyolojik bir metin.
    Emeğine, gönlüne sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Levent, senin Hasip kardeşimin ve dostların gönül desteği meğer ne kadar etkiliymiş.
      Gözlerinden öpüyorum. Müteşekkirim.
      Sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS