ASALAK

 MEHMET BAYDAR

 BAHADIR DEMİR

 DANİŞ TUNALIGİL

 İSMAİL EREZ

 TALİP YENER

 OKTAY CİRİT

 TAHA CARIM

 NECLA KUNERALP

 AHMET BENLER

 YILMAZ ÇOLPAN

 GALİP ÖZMEN

 NESLİHAN ÖZMEN

 ŞARIK ARIYAK

 ENGİN SEVER

 REŞAT MORALI

 TECELLİ ARI

 MEHMET SAVAŞ YERGÜZ

 CEMAL ÖZEN

 KEMAL ARIKAN

 ORHAN GÜNDÜZ

 ERKUT AKBAY

 NADİDE AKBAY

 ATİLLA ALTIKAT

 BORA SÜELKAN

 GALİP BALKAR

 DURSUN AKSOY

 CAHİDE MIHÇIOĞLU

 IŞIK YÖNDER

 ERDOĞAN ÖZEN

 ENVER ERGUN

 ÇETİN GÖRGÜ

 ÇAĞLAR YÜCEL  

 ÖMER HALUK SİPAHİOĞLU


                    ***

  ***  ARTİN PENİK  ***

                    ***                                                         

1975 yılının Eylül ayında, yeni mezun bir hekim olarak askere alındım. İlk olarak, eğitim için, Samsun Sahra Sıhhiye hizmet okulu yedek subay öğrenci bölüğünde askerliğe başlamış oldum. Samsun, İzmir'i andırıyor. İlk günler ortama ısınmakla geçti. Bundan tam 45 yıl önce bugün, 22 Ekim 1975 çarşamba günü, siyah beyaz televizyon, haberlerde Türkiye'nin Viyana büyükelçisi Daniş Tunalıgil'in Ermeni şerefsizleri tarafından öldürüldüğünü duyurdu. Herkes şoke olmuştu, cuma günü, yani sadece iki gün sonra bu kez Paris büyükelçimiz öldürüldü. Biz kendi ülkemizde, kardeş kardeşi yerken, dışarıdaki can düşmanımız, batının sırtını sıvazlamaktan bıkmadığı, diaspora takımından Ermeni köpekleri, binbir emekle yetiştirmiş olduğumuz, ülkemizin güzide evlatları olan diplomatlarımızı tek tek avlamaya başlamıştı. 1973 yılından 1991 yılına kadar listesini verdiğim diplomatlarımızı ve toplamda 59 kişiyi öldürdüler. 300 kişi yaralandı kimi iyileşti kimi ömür boyu sakat kaldı. 

İki halk var ki, hiçbir cacık olamamış, ancak dünya tarihini derinden etkilemiştir, bunlardan biri, melezi olduğum Arnavutlar, diğeri, yaptıkları rezilliklere bakarak, tümü Arnavutlara kurban olsun dedirten Ermenilerdir. Bunlar, hem kiliseye, hem camiye yanaşmış her ikisine de yaranamamış, kendileri dahil hiç kimseye de hayırları olmamıştır. Bir kısmı Katolik kilisesinin, bir kısmı Protestan kilisesi'nin, bir kısmı da Ortodoks Gregoryen Kilisesi'nin piyonları olmuştur. İçlerinde müslüman olanlar da vardı. Bir Müslüman olarak onlara nur içinde yatsın diyorum. Biz, bu topraklarda, 1000 yıldır varız, bir tarafım da rum olarak, toprakların gerçek sahibidir. Neden bilmem Türk tarafım ağır basıyor. Halbuki annemi daha çok severim. Onun da, sadece babasının babası  Çanakkale'li, Osmanlı kolağası Abdullah Bey. Benim babam öz be öz Türk. Şu durumda, düğün alayından kaçırılmış Arnavut ninemin akrabalarından hiçbirini ne gördük, ne tanıdık. Babamın anneannesi, kendisinden 6-7 yaş büyük abi Hasan dışında soyundan hiç kimseyi tanımadı. Erzurum'da doğmuş, daha bebekken İzmir'e göç etmişti. Bütün soyu 93 Harbi'nde yani 1877 de, Ruslarla birlikte Erzurum'u işgal eden, Ermeniler tarafından yakılmıştı. Şu haliyle, soyumda, yüzlerce tanımadığım, ya da yakılarak cennete gönderilmiş olan, hiç tanıyamayacağım insanlarım var. İşte, kimseye anlatamadığım ve anlatamayacağım, Ermenilere karşı dinmeyen ve dinmeyecek olan nefretimin kaynağı budur. Bunun da empati yoluyla anlaşılması mümkün değil. Ermenilerin, Türklere olan nefretini en iyi ben anlıyorum. Çünkü en az onların nefreti kadar, ben de onlardan nefret ediyorum. 30 yıl kadar önce, Karabağ Hocalı'da, çoluk çocuk, hamile, yaşlı ayrımı yapmadan Azeri kardeşlerimize uyguladıkları katliamı bilmem hatırlar mısınız? Şu günlerde, yine kan akan Karabağ'da, 25 Şubat 1992 gecesi, kahpe Ermeni ordusu, 613 masum sivili, kasaturaları ile kuşbaşı kestiler. Ordunun komutanı da, daha sonra alçak Ermenistan'ın lideri olan şerefsizin kardeşiydi. Azerileri nasıl öldürdük diye zafer nağrası atmışlardı. Batı bile bunu soykırım olarak kabul etmek mecburiyetinde kaldı. Türkler, 1000 yıl önce, Romalıları yenerek, bu ülkeyi sahiplendi. Romalılar  da 2000 yıl önce, Türkler gibi kılıç hakkıyla bu toprakların sahibi olmuştu. İşte, Rumlar, Ermeniler, Kürtler, Lazlar, daha niceleri Roma'ya zorluk çıkarmamışlar, bir şekilde kaynaşıp, Anadolu halkını oluşturarak birlikte yaşamışlardı. Türkler de burayı yurt edindiklerinde Roma geleneğini benimsemişti. Ancak, kilise diye bir melanet odağı vardı. Anadolu halkları, ne kadar bir arada yaşıyor olmaya çalışsa da, Roma kilisesi, halkları rahat bırakmayacaktı. Çünkü güç Türklerindi, onlar da kilisenin can düşmanı olarak gördüğü, Müslüman dinine mensuptu. Roma kilisesi, ayrıca, özel olarak Türklerden nefret ediyordu. Kendilerince bir bahaneleri vardı. Türkler, Müslüman olmadan 500 yıl önce, Ulu hakanları, Tanrının Kırbacı Attila önderliğinde,Batı Roma imparatorluğu'na diz çöktürmüş, alçak Vatikan'ın şefi papa, Roma hazinesi ile, Honorya isimli bir Roma prensesini Atilla'ya sunmuş, atının ayaklarını öpüp Roma'yı bağışlaması için yalvarmıştı. Bu, Hristiyanların tartışmasız diktatörünün ilk ve son kez diz çöktürülüşüdür ve bir daha asla başarılamamıştır. Attila, asil,mert fakat eğitimsiz bir askeri dehaydı. Zaten pagandı. Yaşı da neredeyse 60 olmuştu. Papayı kolunun altına alıp kanat gerse, onu dini danışman olarak tayin etse, yani Hristiyan olsa, Dünya apayrı bir tarih görürdü. Böyle bir durumda,Papa ona Roma imparatorluğu tacını giydirecekti. Avrupa da, Papa'nın hükmettiği, bin sene süren, Ortaçağ karanlığına düşmemiş olacaktı.  Ama onun kaderinde, bir gece sonra, hediye olarak sunulmuş prenses tarafından zehirlenerek ölmek vardı. O öldükten sonra, yarım milyon kişilik ordusu ve bir o kadar halkı ile birlikte Macar ulusuyla karıştılar. Macarlar daha sonra Hristiyan oldu. Hungariada Atilla çok sevildi, bugün bile çocuklarına Atilla ismi koyanlar vardır. Roma kilisesi Türkleri hiç unutmadı. Hala can düşmanıdır. Ermeniler Anadolu'nun ilk Hristiyanlarındandır. Çoğu Ortodoks Gregoryen. Ancak Haçlı seferleri esnasında, Vatikan'ın sapık katiller güruhu, 1000 yıl önce bu topraklara çullandığında, Ermeniler, hemen onlara yaltaklanarak,onlarla birlikte Anadolu'da binlerce Türkü katledip yaktılar. Bundan 500 yıl önce, Osmanlı'nın büyük Hakan'ı Yavuz Sultan Selim, hem İspanya'ya, müslüman Araplar ve Yahudilere Engizisyon yolu ile uygulamış olduğu katliamlara misilleme olarak, hem de, Anadolu'da, bulduğu her fırsatı ganimet bilip, düşmanla birlik olarak Müslüman kanı döken, topraklarındaki, en başta Ermeniler olmak üzere, tüm Hristiyanları Tuna ve Karadeniz'in kuzeyine göndermeyi düşünmekte yerden göğe kadar haklıydı. Kendi din hocası, büyük İslam alimi, zembilli Ali Cemali efendi, kula zülüm olur yapma deyince durdu. Yapmadı. Zaman onu haklı çıkardı. Keşke yapsaymış. Osmanlı, 1915 yılında, bu alçak halkı, kendi sınırları içindeki bir başka yere gönderme işlemini yaparken dağılma sürecindeydi. Sınırlarda savaşırken, bu göç işleminde gerekli olabilecek tedbirleri alamadı. İngiliz ve Rusların, Osmanlı topraklarını sömürgeleştirme projelerinde , imparatorluk sınırları dahilindeki, Rum ve Ermeniler başta, Hristiyanları Truva atı olarak kullanmak, planlarının önemli kısmıydı. Bu amaçla Osmanlı'ya nüfus sayımları yaptırdılar. Amaç, nüfus sayıları üzerinden muhtariyetleri körüklemekten geçiyordu. Sahtekar Ermeni kilisesi, Ermeni nüfusunu iki kere saydı. Yine de çok çok azınlık idiler. Bir anda çoğalamayacakları için, başta Türkler ve Kürtler, Müslümanları öldürme yoluna gittiler. Ermeni köpeklerinin ortaya atmış oldukları abartılı katliam rakamları, kendi sapık kiliselerinin, nüfus sayımında vermiş olduğu abartılı rakamlardır. Uğramış olduğu kayıplar da, 93 Harbi'nde yapmış oldukları katliamların küllerinden doğmuş, nefrete dayalı kişisel intikamların sonuçlarıdır. Osmanlı, söylemiş oldukları rakamlar kadar Ermeni köpeğini, itlaf edecek, bir silahlı gücü, sınırlarda savaşırken, sınır içinde kullanma lüksüne sahip değildi. Ayrıca, Osmanlı Devleti'nin yapısında, Hristiyan tebaasına zulüm etme geleneği yoktu. Devlet güçlüyken, çöküşünden 50 yıl öncesine kadar, Hıristiyanları askerlikten muaf tutmuştu. Türkler sınırları korurken ölmüş, Hristiyan halk, refah içinde, kendileri için çalışmış, zengin olmuştu. Balkan Harbi'nde şehit düşen Ömer dedemden sonra ailemin ne hallere düştüğünün canlı şahidiyim. Hiçbir zaman refah yüzü göremedik. Nankörlerin efendisi Ermeniler, sanatın her dalında zirveye çıktılar. Çünkü 600 yıl askerlik yapmadılar. Türkler, imparatorluğun, Savaş makinesinin aşınan kısmında görev yaptı. Ölen öldü, kalanlar yoksul düştü. Azınlıklar kendi özel okullarında eğitim görürken, biz Türklerin %99 u cahil kaldı. 

Tıp fakültesi 4. sınıftayken, 27 Ocak 1973 cumartesi günü, bir haber dikkatimi çekti. O zaman,  televizyon yayınları yaygın değil. El kadar,pilli Aiwa radyomda, ara haberlerde spiker Los Angeles başkonsolosumuz Mehmet Baydar'ın 78 yaşındaki Amerikan vatandaşı, Gürgen Mıgırdiç Yanikyan tarafından vurularak öldürüldüğünü verdi. Yanında konsolos Bahadır Demir de vardı. O da aynı akibeti paylaşmıştı. Bu katilin isminin sonuna eklenen yan hecesi, topu cehennemde yanası, lanet olası, ermenilerden biri olduğunu gösteriyordu. Bu alçak, Amerikan vatandaşı idi, ancak tüm yaşlı Ermeniler gibi önceden Osmanlı vatandaşıydı. Bu cinayeti işlediğinde 78 yaşındaydı. Hemen hesapladım. 1895 doğumlu oluyor. Annesi ve babası Erzurumlu.  Doğamaz olası Gürgen, Erzurum doğumlu. Dedeleri ile nineleri de Erzurumlu. Soyu yakılmış Nafiye ninemin anne ve babaları ile aynı nesil yani hemşehri oluyorlar. Belki aynı sokaklarda birlikte oynadılar, birlikte büyüdüler. Aynı ortamlarda yaşayıp aynı soğukları, aynı baharları paylaştılar. Bu alçağın, kendi doğumundan 15 yıl önce, soyunun Türklere yapmış olduğu katliamdan habersiz olması mükün değil. Kendi soyunun döktüğü kanlar yeşerip, kendi soyundan aktığında feryat ediyor, ancak başkasının yaktığı ağıtları hiç hatırlamıyor, hiç umursamıyor. Bu 2 şehidimiz, Ermeni teröristlerin avladığı ilk kurbanlarımızdır. Öldürüldükleri gün, katilden, Osmanlı sarayı'ndan çalınmış bir tabloyu ve bir Osmanlı banknotunu teslim alacaklardı. 4 ay önce bir telefon almışlardı. Telefondaki ses bahsedilen eserleri Türkiye Cumhuriyeti'ne hediye etmek istediğini söylemişti. Amirlerine yazdılar. Onlar da onay verdi. Bu kurt masalına nasıl inandılar hala şaşarım. Marlon Brando'nun çevirmiş olduğu Baba filmini de mi seyretmediler. Adam Ermeni. Talat Paşa'nın Berlin'de, bir Ermeni katil tarafından nasıl katledildiğini hiç mi duymadılar? İnsan tedbir almaz mı? Katil, tasarlamış olduğu şovu sonuna kadar uyguladı. Bütün dünyaya cinayetinin reklamını yaptı. Batı, Ermenilerin her dediğine inanmaya hazırdı. Ne de olsa Ermeniler, onların Osmanlı'yı yok etme planı'nın bir parçasıydı. Osmanlı dediğimde, her nedense kendimizden bahsettiğim, pek kabul görmüyor. Onlar ise bu ikisinin aynı anlama geldiğini bizden iyi biliyor. Biz, bin yıldır kilisenin şark meselesiyiz. Batı ve kilise özdeştir. Biz batının da şark meselesiyiz. Şark meselesi, batının hayalidir. Yani ulusumuzu, Anadolu'dan ve Ortadoğu'dan söküp Türkistan'a postalama projesidir. Biz bu toprakların insanıyız. Gidecek başka bir yerimiz yok. Dedelerimiz bu toprakları korumak için öldü. Her ailenin soyunda şehitler var. Hala şehit veriyoruz.  Komşular evlere şenlik. Sınırlarımızda bize bir tek dost gösterene selam olsun. Benim soyumda, katledilenler dışında 3 tane şehidim, bir sürü Gazi akrabam var. Katil Gürgen, 1915'in intikamı diye reklamını yapıp müebbet hapse mahkum oldu. 10 yıl yattıktan sonra sağlık nedeniyle affedildi. Hak etmediği özgürlüğünü ancak 2 ay yaşayıp 27 Şubat bindokuzyüzseksendört tarihinde, 90 nını göremeden 89 yaşında, başlattığı cinayet serisini, içi yağ bağlayarak izlemenin mutluluğu içinde cehennem yolculuğuna çıkmış oldu. Huzur bulamasın! Bu cinayetler Türkiye için bir kabus olmuştu. 7 Ağustos 1982'de ülke derinden sarsıldı. Teröristler, ülkemizin başkenti Ankara'da, Esenboğa havaalanını kana boyadı. 2 terörist bombalarla halka saldırıp, makineli tüfeklerle sağa sola kurşun yağdırarak 9 kişiyi öldürmüş 72 kişiyi, çoğu ağır olmak üzere yaralamışlardı. İki kuduz köpekten biri cehennemi boylamış diğeri yaralı olarak ele geçirilmişti. Bu alçağı alıp tedavi ettik. Kendine geldiğinde ilk sözü kaç kişi öldü diye sormak oldu. Türkçe'yi de biliyordu. 9 kişi öldüğünü öğrendiğinde hayal kırıklığına uğradı. O yüzlerce olmasını ummuştu. İyileştikten sonra mahkemeye çıkarıldı. 6 ay sonra idama mahkum oldu. Kanlı şovunun karşılığını ipin ucunda sallanarak ödedi. Batı dünyası, terör örgütünün sırtını sıvazlamaktan vazgeçmedi, ilk şehidimizin üzerinden 10 yıldan fazla bir süre geçmişti. Terör örgütü hala dünya terör listesine girmemişti. Türkler öldüğü sürece de girmeyecekti. Her kuduz köpek, bir gün cami avlusundan içeri girmeye kalkar. Ya da cami duvarı arar. Esenboğa baskınının ardından bir yıl geçmemişti, 15 temmuz 1983 tarihinde, Paris Orly havaalanında Türk hava yolları'nın bürosuna bombalarla saldırdılar. Türklerle birlikte birkaç da Fransız ölmüştü. Batı için Türklerin ölmesi istenmeyen bir durum değildi. Ama Fransızlar için öyle mi ya! Bir Fransız dünyaya bedeldi. Ve dolayısı ile Fransız öldüren, terör listesine girer hatta üst sıralara yükselirdi. Bütün dünya terörist olduklarını kabul etti. Dünya, kanlı yüzlerini nihayet birkaç Fransızın ölmesi üzerine görebilmişti. İçerideki, dışarıdaki ülkemiz düşmanı terör örgütleri ile büyük bir dayanışma içindeydiler. Yunanistan, çetenin ele başlarına, sevgi dolu bağrını sonuna kadar açtı. Ama kan döktüğünde, kanı döken için hiçbir yer güvenli değildir. 1975 yılında resmen kurulduğunu ilan eden terör örgütü, Türkleri öldürürken, yanlışlıkla birkaç Avrupalıyı da öldürünce zaman içinde inişe geçti. Çete elebaşılarından Harutün Tokaşyan 28 Nisan 1988'de, Atina'nın göbeğinde, yol ortasında, delik deşik edilerek itlaf oldu. Gazetelerdeki resimde, uğursuz bedeninin, çevresinde, akıttığı kanların çok azını karşılayacak miktarda soysuz kanının kalıntıları vardı. Terör bir süre daha devam etti. Bunlar insani değerlerin üzerinde birer parazit. Tümünün yok edilmesi gerekiyor. İnsani değerlerle, terör asla birlikte konuşulmamalı. Ben de o uğursuz örgütün adını bir harf fazla yazdım. 




Yorumlar

  1. Merhaba,
    İyi misiniz? Tuhaf bir şekilde aklıma günler sonra siz geldiniz. Bornova'da mıydınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bayraklı'daydım.
      İyiyiz.
      Hepimize geçmiş olsun.
      Çok kötüydü.
      Dilerim iyisinizdir.
      Sevgiler.

      Sil
    2. Çok geçmiş olsun...Matbaacı Hakan...

      Sil
    3. Hepimize geçmiş olsun.
      Dilerim ailece iyisinizdir.
      Sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS