31 OCAK 2019 BAYRAKLI İZMİR - BORNOVA'DAN BAYRAKLI'YA

Buraya, yani Bayraklı'ya taşınalı  yedi yıl oldu. Bu semt, hatırladığım dan beri, İzmir'den baktığımda, minik şirin bir tepenin tamamını kaplayan ve üst üste gecekondulardan oluşan, dar yokuş merdivenleri, minik bahçeleri, samimi komşulukları,  buram buram yoksulluğu ile bana hep acı acı gülümsemiştir. Bayraklı İzmir'in hemen hemen hiç değişikliğe uğramayan, ilk hatırladığım şekli ile kalan  köşesidir. Şehre ismini veren antik Smyrna burada kurulmuştur. Körfez kirlenmeden önce bütün İzmirliler Bayraklı'da denize girerdi. Turan denilen yerde plajlar vardı. Bayraklı yazın bir başka güzel olur. Kavurucu sıcaklarda sadece İzmir'e özgü İmbat denilen rüzgar, Karataş -Bayraklı arasındaki bölgeyi cenneti aratmayacak hale getirir. Öğleden sonra başlayan İmbat akşama kadar devam eder. Hiç terlemezsiniz. Ben Atatürk Lisesi'ne giderken Bayraklı'ya ulaşımak için 2 yol vardı. Birincisi, Basmane'ye kadar gider, Karşıyaka trenine biner Bayraklı istasyonunda inerdiniz. İkincisi, Alsancak garına kadar yürürdünüz. Karşıyaka'ya giden otobüsler oradan kalkardı. Onlar da Bayraklı'dan geçerdi. Ben 3 yıldır Bornova'dan gelip gidiyordum. 3 sınıfta, önceki sınıf arkadaşlarından ayrı idim . Yeni sınıfımda, daha çok seyirci ya da izleyici gibiydim.Senelerdir birlikte olan ikili üçlü gruplardan oluşan bu sınıf, kendi aralarında çok uyumluydu. Aralarına girmek o kadar kolay değildi. Sene başında, bahçe tarafındaki tekli sıranın en sonunda, benim gibi dışarıdan transfer bir Karadenizli ile birlikte oturuyordum . İki sıra önümde meşhur Selim körezlioğlu ve Erdal yağlı birlikte oturuyordu. Sonra, bir seri olaylar neticesi, sınıfın dağıtılıp diğer 3 fen şubeleri arasında paylaştırılması söz konusu oldu. Sonradan vazgeçildi. Ancak herkesin yeri değiştirildi. Benim yeni yerim, ikili orta kümenin en arkasında, okulun voleybol kaptanı Halim Şevki Benal, hemen yanı başında sınıfın neşe kaynağı ve rengi Muammer Zeki Alpay onun yanında, henüz yıkılmamış Tayyare sinemasının girişindeki bilardo salonunda şampiyonluğu kimseye bırakmayan Ali Bülbül ve ben birlikte konuşlandırılmıştık. Levent Ünsal ve Erginer Ungan sağ tekli sıranın ön taraflarında birlikte oturuyorlardı. Sınıfta kimseyle fazla diyaloğum yoktu. Onlarla olduğu gibi diğerleriyle de lise bittikten sonra daha çok bir arada olduk. Lise yıllarında paylaşılan zaman kolay unutulmuyordu. Erginer'in Ailesi Bayraklı'da oturuyordu. Bunu sonradan öğrendim. Çünkü ne Levent'i  Şirinyere giderken ne de Erginer'i Bayraklı'ya giderken hiç görmemiştim. Şimdi düşünüyorum da herhalde her ikisi de yatılı idi. Tabii ki varlıklı olmadıkları için parasız yatılı olmalıydılar. Belki de yanılıyorum. Ama şundan eminim ki parasız yatılı sınavını kazanmak, her ikisi için de sıradan bir hadise olurdu. Liseden sonra Levent gibi Erginer de İstanbul Teknik Üniversitesi'ne gitti ve elektrik mühendisi oldu. Galiba sınıf ona "enginar" diyordu. Az konuşan, çok ağırbaşlı, derslerde sessiz, sınavlarda başarılıydı. Seksenli yıllarda Bir ara oturup konuştuğumuzda bana evlendiğini, çok mutlu olduğunu anlatmıştı. Eşi Gül, bankacıydı. Bir ara Sümer Bank'ın Konak şubesinde yöneticiydi. O zamanlar bu şube, Sümerbank mamüllerinin Merkez satış yeri idi. Kendisi de Asmaş diye çok önemli bir şirkette çalışıyordu.Onun deyimiyle şirket yeniliklere açık, modern, çağdaş gayretler içindeydi. Bu şirketin geleceğinden çok ümitliydi. İleriki yıllarda her güzel oluşum gibi bu şirketinde battığını üzülerek öğrendim. Erginer gibi sıradışı üstün nitelikli bir elektrik mühendisinin işsiz kalması düşünülemezdi.Gül kızları Güler'in herhangi bir cildiye sorunu olduğunda, ya da emekli albay olan babasının ufak tefek sorunları için bana uğrardı. Ben de o aralar Konak Deri ve Zührevi hastalıkları dispanserinde çalışıyordum. İş yerlerimiz yakındı. Gül, iş yerinden sık sık izin alma istemediği için Güler'in Yanın da daha çok dedesi oluyordu. Dede bir taraftan kanserle savaşıyor diğer taraftan torunu ile ilgileniyordu. Güler mühendis oldu. Yüksek lisans yaptı. Çok tavsiye etmeme rağmen doktora yapmadı. Şu aralar, Antalya metrosunda önemli bir görev de hayatını devam ettiriyor. Güler'in kendinden 10 yaş küçük bir kız kardeşi var onu hiç görmedim. Duyduğuma göre Fransa'da doktora yapıyor ve İngilizce İtalyanca İspanyolca Fransızca konuşuyormuş. Şaşırmadım ne de olsa kimin kızı? Erginer son olarak özel bir üniversitenin akademik kadrosunda doçent olarak görev  aldı. Şimdilerde oda 70lik bir delikanlı olarak emekli  hayatına devam ediyor. Seksenli yıllarda Ben üniversitede Asistan iken Tıp Fakültesi son sınıf talebesi olan kardeşi Ersin ile tanıştık. O da Erginer'in bir ton koyu renklisi olup onun gibi ağırbaşlı zeki ve gayretliydi. Hayat sorumluluğunu erken yaşta sırtına aldığı için yükselebileceği yerlere gelmeden devletten emekli olmuş. Şu aralar Özel sektörde mesleğini devam ettiriyor. Oda Bayraklı'dan yetişmiş nadide bir değer. Güler'in dedesi kanserle boğuşa boğuşa Birkaç yıl öncesinde 94 yaşında kaybedildi. Sevgili eşi de kendinden 2 yıl sonra hayata veda etti. Ben Bayraklı'ya taşındım ama Erginer artık Bayraklı'da değil. Bayraklı ya çok uzak. Güzelbahçe köyünden burası görünüyor mu bilmiyorum. Ama ben buradan o tarafa baktığımda, o efsane 3 fen D günlerini yad ediyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS