HAZİRAN 1955 BORNOVA OVASI İZMİR - DOLAP KUYUSU

Ovadaki bahçemizde daha çok meyvecilik ön plandaydı. Çoğunluk kayısı olmak üzere erik, italyan eriği, frenk elması, armut, ayva, zeytin, incir ağaçları vardı. İncir ve zeytin dışındakiler yüzeysel köklü bitkiler olduğu için sıcak yaz aylarında sulamak gerekirdi. Sulama, daha çok bostan kuyularından dolaplı beygir, su dolabı isimleri alan bir sistemle yapılırdı. Biraz daha modern sistem olarak, yeni yeni su motorları kullanılmaya başlanmıştı. Bostan kuyusu 10 ile 40 metre arasında olabilen 4 - 5 metre çapında duvarları büyük taşlarla örülü, bazılarının içinde tumba dediğimiz bir buçuk iki buçuk inç çaplarında artezyenler olurdu. Su dolabı, kuyunun üzerine konmuş, ray biçimindeki iki Demir profil üzerine otururdu. büyük bir gövdesi olurdu. Bu gövdenin üzerinden suya kadar uzanan bildiğimiz dönme dolaplara benzeyen kovalar vardı. Bu kovalar, demir çubuklarla birbirine eklemli ve ayrı ayrı hareket edecek biçimde dizilmişti. Gövde üzerinde oluklar vardı. Bu oluklara, kovalarla gelen su boşalırdı. Oluklardan gelen su gövdenin merkezinde toplanır oradan yine bir kanal vasıtası ile dışarıya tarlaya akıtılırdı. Demirden gövde üzerinde bir dişli çark düzeneği olurdu. Bu düzeneğe 4 - 5 metrelik bir demir çubuk dönme hareketi verirdi. Bu çubuğun ucunda atın bağlandığı kısım vardı. Boynuna hamut denilen bir koşum bağlı at kuyunun etrafında dönerek sistemi çalıştırırdı. Atın yürüdüğü yer kuyunun etrafını saran, tarla yüzeyinden 60-70 santim yükseklikte ve eni 3 - 4 metre olan bir toprak yığını idi. At düz yolda yürüdüğünü zannetsin diye gözlerine at gözlüğü takılırdı. Bu deriden yapılmış saydam olmayan bir gözlüktü. At yan tarafları görmez sadece önünü görüp yürürdü. Bazıları da atın gözlerini bir örtüyle bağlayıp kapatırdı. Bizim bahçemiz de böyle sulanıyordu. Bahçede ağırlık kayısı ağaçlarındaydı ve biz onları tofura verirdik. Tofur, ürünün çiçekteyken satılması demekti. Bu tofur işini, daha çok Konyalılar yapardı. Konyalılar, ürünü oplayıp İstanbul'a sevk ederlerdi. Ekipleri kalabalıktı. En az 20-30 kişi olurlardı. Biriki gün içinde mahsulu akmadan toplayıp, kasalayıp, kamyona verip İstanbul'a gönderirlerdi. Onlar işlerini bitirip gittikten sonra sıra kayısıların ve diğer ağaçların sulanmasına gelirdi. Sulama, çok sıcaklarda üç günde bir yapılırdı. Sonbahardaki ilk yağmurlara kadar devam ederdi. Bunun dışında sofralık sebzelerimizi de bu şekilde sulardık. 1955 Haziran sonunda sulamalara başlamıştık. Kuyudan dolapla çekilen su kazmış olduğumuz su yolları ile ağaçlara ulaşırdı. Su yolları, ağaçların etrafında dairesel bir biçimde genişlerdi . At aşırı yorulmasın diye arada bir dinlendirilir, yemlenir, sulanırdı. Bütün bahçenin sulanması, uzun yaz günlerinde akşama kadar sürerdi. 1955 in Haziran sonunda ikinci sulamayı yaptığımız gün büyük bir gürültü işittik. Her nasıl olduysa kovalardan biri sistemin bir parçasına takılıp at döndürdükçe gerilmiş ve kovalar kopup kuyunun içine düşmüş. Sisteminde bir kısmını çökertmiş. At gürültüden korkup daha çok koşmuş. O güçle sisteminde raylardan kopup kuyunun içine düşmesine sebep olmuştu. Artık sulama sistemimiz yok olmuştu. Ne yapacağımızı bilemedik. Sonra ablamın aklına uygulaması son derece zor bir fikir geldi. Şimdi; kuyudan kovayla çekeceği suyu, ve atın küfelerine koyduğu su tenekeleri ne boşaltıp atla ağaçları teker teker dökme su ile sulayacaktı. Sonunda, bu işkence gibi işlem sonbahara kadar devam etti. Sonra su motoruna geçme seçeneği düşünüldü ve bunun üzerinde planlar yapıldı. 15 yaşındaki ablam kayısı bahçemizin kurumasını büyük bir fedakarlık göstererek önlemişti. Yıllardır çok iyi anlaştığı atı ile bir işin daha üstesinden gelmişti. Eğer imkanı olsaydı dünya çapında bir binici olması işten bile değildi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS