KASIM 1958 BORNOVA İZMİR - SOYDAŞ ŞABAN

Ovadaki yerimizden ilkokul 2. sınıfa devam ediyordum. Otobüs durağına kadar olan bahçelerarası yolda benimle aynı sınıfa devam eden Şaban isimli bir arkadaşım vardı. O da benim gibi tembeller sırasında oturuyordu. Bir Bulgaristan göçmeniydi. Ailesi çiftçiydi. Bir esnaf olan tapu sahibinin ortakçıları idiler. Yaz kış ovada kalıyorlardı. İki katlı oldukça güzel bir bağ evinde oturuyorlardı. Onların yeri, otobüs durağına bizimkinden daha yakındı. Şaban'la kısa sürede samimi olduk. O da benim gibi çizme giyiyordu. Ayrıca birkaç inekleri vardı. Sabah yolumun üzerinde ona uğradığımda, bazı günler bana da bir bardak süt ikram ediyorlardı. Şaban'ın ilkokulda 5. yılıydı. o da benim küçük ablam ve daha birçokları gibi derslerinde başarısızdı. Birinci sınıfta 3 yıl okuduktan sonra geçen yıl 2. Sınıfa geçmiş fakat matematiği yapamadığı için sınıfta kalıp  benim sınıf arkadaşım olmuştu. Aslında bu yıl son sınıfa gidiyor olması gerekirdi. Yolda gelip giderken bunları anlatıp dert yanardı. Sağımı solumu Bir türlü öğrenemedim diyordu. Bu da trafik kurallarını öğrenirken Önce sola sonra sağa diye devam eden kuralı bir türlü aklına yatıramamıştı. Askerde okuma yazma bilmeyenlere öğretim veren kurslar vardı. Ali Okulu denen bu kurslara subay ve yedek subaylar gönüllü olarak öğretmenlik yapardı. Bende Askerliğimi yaparken bu kurslarda gönüllü öğretmenlik yaptım. Eskiden sağını solunu karıştıranların sol tarafına soğan sağ tarafına sarımsak asarlarmış. Şaban'a bahsettiğim de çok hoşuna gitti. Önlüklerimizde hemen kuşağın altında 2 cep olurdu. Sol cebine minik bir soğan koyalım. O taraf sol elin sol tarafın olur. Diğer tarafı bir şey koymak yok. Öbür elin Sağ. Anladın mı dedim? Çok sevindi anlamıştı. 1 hafta sonra soğanı salataya koyup yemiştik. Çünkü artık solunu sağını biliyordu. Sıra trafik kuralını öğrenmeye gelmişti. Neden önce soluna bakacağını bir türlü anlayamıyordu. Otobüs beklerken Ağaçlı yoldaki trafiği göstererek çok nadir gelen taşıtların gidişte hangi tarafı kullandıklarını sordum. Bunu herkes gibi o da biliyordu. "Sağ" dedi. Eğer sağa bakarsak bizim bineceğimiz otobüs dahil önümüzden geçen aracı giderken arkasından görmüş oluruz dedim. Bizi geçen bir aracın bize çarpma ihtimalinin olmadığını hatırlattım. Araba bizim önümüze gelmeden biraz önce sol tarafımızda idi. Onun altında kalmamak için önce sola bakmak şartı. Çok sevinmişti hemen boynuma sarıldı. Yeni tayin olmuş öğretmenimizin taşınma işlemleri henüz bitmediği için bize sene başından beri vekil öğretmen eğitim veriyordu. Cumhuriyet Bayramından sonra yeni öğretmenimiz göreve başlamıştı. Bedriye Hoca ilkokul bitinceye kadar benim sınıf öğretmenimdi. Ondan çok şey öğrenmiştik. O dönemin bütün öğretmenleri gibi son derece çalışkan, dürüst, fedakar, ve idealist idi. İlk günlerinde trafik kurallarını öğretmesi çok güzel bir tesadüf olmuştu. Trafik kuralları neden böyle diye sorunca Şaban parmak kaldırıp tahtaya kalktı ve çok güzel anlattı. Öğretmen ona kaç yıllık olduğunu sorunca utana sıkıla 5. yılı olduğunu söyledi. Kimden öğrendin deyince ovadan arkadaşım dedi. Beni gösterdi. Şaban'ın omuzuna ancak geliyordum. Öğretmenin de pek minikmiş dedi. Utandım. Ne diyeceğimi bilemedim. Tahtaya kaldırdı. Göster bakalım sonra neden tekrar sola ve yolun ortasına gelip tekrar sağa bakıp hızla karşıya geçeriz. Şaban'ın karşısına geçtim ve yolun diğer yarısını kullanan araçlar için aynı şeylerin tersi geçerli olur diye sözümü bitirdim. Siz neden tembeller sırasındasınız der gibi yüzümüze baktı. Şaban her sabah süt içmeye beni beklemeye başlamıştı. Çok mutluydu öğretmen bizi tanımıştı ve büyük ihtimalle sınıfı geçecektik. Her şeyi bana sormaya başlamıştı. Küçük ablamdan antrenmanlı olduğum için yaşça büyüklerimi nasıl çalıştıracağımı öğrenmiştim. Onlara sesimi yükseltirsem dayak yiyeceğimi biliyordum. Aynı bir öğretmen ağırbaşlılığı ile anlatırdım. Zaman içinde bir şey anlatırken kendimi öğretmen gibi hissetmek beni mutlu etmeye başlamıştı. Onlar gibi ağırbaşlı olmalıydım. Ve öyle de oldum. Artık tembeller sırasındakileri çalıştırır olmuştum. Anlamadıkları her şeyi bana soruyorlardı. Kasım sonuna doğru havalar soğudu ve Bornova'daki kışlık evimize taşındık. Şaban'la ancak okulda bir arada oluyorduk. Sabahki süt seanslarımız da bitmişti. Sömestre tatiline girerken aldığımız karnede, her ikimiz de sınıfı geçme pozisyonundaydık. Tatil bittiğinde, Şaban okula gelmemişti. Günler geçti. Yoktu. 14 Şubat 1959 cumartesi günü Ağaçlı yolda karşıdan karşıya geçerken, hızla gelen Bir kamyonun altında kalmış hemen orada vefat etmiş. O zamanlar 14 şubat diye bir şey bilinmezdi. Aslı, "Saint Valentine Day"olup son çeyrek asırda yaşantımızın önemli bir parçası haline gelen bu ithal kültür, o zamanlar hiç kimse için bir anlam taşımaz iken benim hafızamdaki önemli yerine 14 Şubat 1959 olarak zaten kazınmıştı. Yaşasaydı 72 yaşında  ve büyük ihtimalle 60 yıllık arkadaşlarım listesinde en başlarda olacaktı. Sevgi ile yad ediyorum. Nur içinde yatsın. Bu kadar önemli bir gün haline getirilen 14 Şubat ona da çok güzel yakışırdı doğrusu.

Yorumlar

  1. Değerli Yaşar ağabey,
    bu hikayeyi okurken çok duygulandım. rahmetli nur içinde yatsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Mert, güzel dileklerin için çok teşekkürler.
      Gözlerinden öperim .
      Sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS