MAYIS 2004 VEYSEL ÇIKMAZI İZMİR - ZAMANA KARŞI YARIŞ

Veysel çıkmazındaki Duvar Kitabevi, İzmir'deki kitapseverlerin adeta buluşma noktası idi. Çoğunluk, Konak bölgesindeki öğle tatilinde yemekten dönen memur tabakasından oluşuyordu. Opera sanatçılarından sağlıkçılara kadar geniş bir yelpaze oluşturuyorlardı. 2000 yılından önce Hasip Akgül, Hüseyin ve Mustafa dan oluşan ortaklık Mustafa'nın ayrılıp Buca'da bir Kitabevi açması sonucu iki kişi ile devam ediyordu. Pozitif enerji kaynağı Ali onlara yardımcı oluyordu. Genç Berkan daha genç kardeşi Hakan ve minik İbrahim de takımın diğer elemanlarıydı. Bunlar part time çalışıyordu. Bütün müşteriler de sanki kitabevinin volunter ortaklarıydı. Ekibin ağırbaşlı plan ve programcısı Hasip Akgül idi.   Tüm durumlardan görev ve sorumluluk çıkarıp takımı orkestra şefi ustalığı ile yönetiyordu. Bu Mudanya'ya göç edinceye kadar böyle devam etti. Ogün, Dispanserde muayeneleri bitirip öğle tatilinde Duvar Kitabevine gittiğimde olağandışı bir durum vardı. Duvar ile duvara tutturulmuş dolap ve raflar arasına bir kedi düşüp sıkışmıştı. Yavrusu oralarda şaşkın şaşkın miyavlıyor ve annesini çağırıyordu. Annesi de kah ağlar kah inler gibi cevap veriyor, ancak sesi giderek zayıflıyordu. Dolaplar plastik doğrama idi. Hani şu pen tipi olanlardan. 3 metre falan vardı herhalde. Bir merdiven bulundu. Bir baktım merdiven üzerinde sonra da dolabın tepesindeyim. Merdivenin üst basamağında, herhalde düşersem beni tutsun diye Hüseyin vardı. Dolabın genişliği 30 santim ya vardı ya yoktu. Dizlerimin üzerinde ellerimden de destek alarak sabit durmaya çalışıyordum. 55 yaşlarında idim ve buradan düşersem herhalde epey bir çatlak ve kırık sahibi olacaktım. Bugün aklıma gelen risk o gün aklımda değildi. Duvarla dolap arasında 6 ile 10 santim arasında değişen bir boşluk vardı. Duvar çok eski olduğu için tam düz değildi. Kedi giderek daralan ve karanlıklaşan bu boşluğun 2 metre kadar derinlikte bir yerine  sıkışmıştı. Karanlıkta parlayan Gözlerini gördüm. Sanki beni bırakma diyordu. Bırakmayız dedim. Bunu içimden  mi dışımdan mı söyledim bilmiyorum. Hüseyin de bırakmayız dedi sanki. Olayı aşağıdan yöneten Hasip göz göze geldiğimiz de aynı şeyi söylemişti. Ya da bana öyle gelmişti. Dolabın tepesinde idik. Ama ne yapacaktık. Hayvan nefessizlikten ölecekti. Nefes verdiğinde vücut küçülüyor aşağı kayıyor Patiler aşağıda olduğu için yukarı bir hareket sağlanamıyordu. Allah'tan en sonunda kafasını sabitleyecek ve daha aşağıya kaymasını önleyecek bir noktada asılı kaldı. Hafif hafif nefes alabilecek bir pozisyon sağlamış oldu. Bu Beni rahatlattı. Nasıl çıkaracaktık? Bir ip sarkıtalım, tutarsa yukarı çekeriz dendi. Denedik . Patiler aşağıda olduğu  ve hayvan tut ipi deyince anlayıp tutmaya çalışmadığı için bu seçenek iptal edildi. İpin ucunu Kement yapıp boynundan geçirip çekelim dendi. 2 metre aşağıdaki hayvanın karanlıkta konumu tam belirlenemediği ve ip ile istediğim hareketi daracık aralık'ta yapamadığım için bu da olmadı. Sonra Hasip oralarda 3 metre uzunluğunda bir "T"profil demir çubuk buldu. Bayağı bir ağırdı. Çubuğun T köşesine 40 santim uzaklıkta bir noktaya ipi bağladı. İp bağlı Demir profili Hüseyin'e verdi. Hüseyin benim bulunduğum noktadan 2 metre Öteye gitti. Ve merdivenin üst basamağında durup benim yönlendirmem ile önce çubuğu aşağıya sarkıtıp kedinin bulunduğu noktanın biraz altından onu da" T"nin köşesine yerleştirecek biçimde yukarı doğru çekmeye başladı. Çok yavaş olmasını söyledim. Kedi daha aşağı düşerse ya da duvarda sıkışıp ezilirse bir şansımız kalmamış olacaktı. Ben daracık dolabın üzerinde dizlerimin üzerinde durmaktan Hüseyin de merdivenin son basamağında o ağır profil demiri taşımaktan takatimizin son noktasında idik. Hüseyin kediyi görür görmez ensesinden yakaladı. Demiride boşluğa bıraktı. Kedi yarı ölü gibiydi. Hasip yavruyu alıp büroya götürmüştü. Önüne de bir kap süt koymuştu. Hüseyin kediyi Hasip'e verdi. O da yavrusunun yanına götürdü. Sıra beni indirmeye gelmişti.Hüseyin merdiveni benim olduğum hizaya getirip inmeme yardım etti. Operasyon bir saatten fazla sürmüştü. Yorgun gergin ama çok mutlu idik. Gidiş saatim gelmişti. Hastalar bekliyordu. Çay keyfini ve kritiği ertesi gün yapacaktık. Kedicik kurtulmuştu. Ne güzel bir Mayıs günüydü.

Yorumlar

  1. Çok güzel bir anı Yaşar abi.

    Hayatımızda geriye dönüp baktığımızda geriye ne kalıyor bu anılardan başka?

    Selamlar.

    Hüseyin

    YanıtlaSil
  2. O günü çok iyi hatırlıyorum. Hüseyin ile birlikte hem risk almış hem de saatlerce çaba sarf etmiştiniz. Merhamet denilen duygu bu tür olaylarda somutlaşıyor. Senin gibi bizim Hüseyin de diğer canlılara çok şefkatlidir. Buca'daki mahallemizde de Zorba diye bir sokak köpeğimiz vardı. Ona her gün çok seviyor diye koca bir 'kaymaklı bisküvi' alır, oynayarak yedirirdi.
    Yayıncılığa devam ediyor olsaydım bu güzel yazıları ve yazarı kaçırmaz kitap olarak basmak isterdim.
    Sakın bırakma sürdür, izliyoruz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS