2 ARALIK PAZARTESİ 1985 DIŞKAPI ANKARA TEŞHİRLİ TACİZ

Yetkili sorumsuz başhekim vekili öğleye doğru geldiğinden, yetkisiz sorumlu durumundan kurtulamıyordum. Gelen her dalga bir şekilde önce bana çarpıyordu. Yorgun, argın , uykusuz her pazartesi, hastane kapısından içeri adımımı attığımda, kucağımda nur topu gibi yeni doğmuş sorunlar buluyordum. Hiçbir talimatımı dinlemeyen ve öğleye doğru gelen başhekim vekilini öne sürerek, o zamana kadar yasak savan, gelince de 23 Nisan başhekimi rollerindeki amirlerinin üfürükten teyyare talimatlarını yerine getiren bir personelim vardı. Bu yönüyle hastanemiz, yıl sonu müsamerelerine konu olacak bir skeç uygulaması gibiydi. Trajikomik bir skeç! Hafta sonu İzmir'de ailemin yanındaydım. Pazartesi, koşuyolunun karşısındaki otogardan direkt hastaneye geçtim. Muayeneler henüz başlamamıştı. Bekleme salonunda başörtülü yaşlıca bir hanım ve yanında orta yaşlı bir bey vardı.  İkinci kata, odama çıktım. Personel, bekleme salonunda bekleyen kişilerin benimle görüşmek istediğini söyledi. Buyursunlar dedim. Yer gösterdim oturdular. Biri hastanemizin bulunduğu mahallenin muhtarı diğeri mahalleden bir sakindi. Kadın anlattı. Hastaneye hasta yatırdığımızdan beri, geceleri koğuş pencerelerinden, arka taraftaki apartmanlara karşı teşhircilik yapılmış. Gündüzleri o yöne doğru, pencerelerden iç çamaşırları fırlatılmış. Mahalle sakinleri düzenli bir şekilde taciz edilmiş. Duyduklarım karşısında şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. İlk geldiğim gün zemin katta bahçeye doğru bir çıkış fark etmiştim. Ancak bu çıkış kapısı devamlı kilitliydi. Arkadaki bahçede duvar kenarında bir düzine görkemli kavak ağacı vardı. İlk geldiğim Eylül ayında yapraklarını henüz dökmedikleri için, hastane son katına kadar doğal bir perde gibiydiler. Ama şimdi yaprakları yoktu. Misafirleri alıp zemin kata indim. Personele bahçe kapısını açtırdım. Birlikte bahçeye çıktığımızda gördüğümüz şey bizi dehşete düşürdü. Bahçe zemininde ve yaprakları dökülmüş kavak dallarında bir sürü kadın çamaşırı vardı. Hastaneye yatırılmalarına tepki olarak yapmışlardı demek. Muhtarla yanındaki bayan evde huzurlarının kalmadığını, çoluk çocuk ev halkı olarak son derece rahatsız olduklarını, yana yakıla anlattı. Aklıma bir çözüm gelmişti fakat öğlene doğru gelecek olan başhekim vekili ile bir iş yapmak deveye hendek atlatmaktan öte bir şeydi. Onlara Ulus'taki Büyükşehir Belediyesi binasına gitmelerini, rahatsızlıklarını dile getirmelerini ilgi görmezlerse basınla temasa geçip durumlarını anlatacaklarını söylemelerini tavsiye ettim. Akıllarına yattı. İlgim için teşekkür edip çıktılar. Bu olanlardan, hastane personelinin habersiz olması mümkün değildi. Bilerek haber vermemişlerdi. Olay büyüsün, rezalet çıksın, ortalık karışsın zorda kalayım diye kulağının üzerine yatmışlardı. Aslında, bahçeyi de en az haftada bir temizlemeleri gerekiyordu. Her fırsatta, herkes tarafından sabote ediliyordum. Başhekimvekili gelmeden bir saat önce büyükşehirden aradılar. Telefonda bizzat o zamanki Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Mehmet Altınsoy vardı. Vatandaş şikayetçi, bu olanlar doğru mu diye sordu. Doğru dedim. Onları size ben gönderdim diye ilave ettim. Hemen fen işlerinden bir ekip gönderiyorum ne yapılması gerekiyorsa yap bir daha böyle bir şikayet almayalım diye talimat verdi. 15 dakika geçmeden Hastanenin kapısı önünde fen işlerinden bir ekip araçları ile hazırdı. Yanıma geldiler ne yapacaklarını sordular. Birlikte koğuşlara çıktık. Pencerelerdeki camların buzlu cama çevrilmesini önerdiler. Ne zaman olur dedim. Depodan cam temin edip takmamız öğleden sonrayı bulur dediler. Tamam dedim. Bahçeye indik. Personele yerdeki eşyaları hemen toplayacaksın dedim. Başhekim vekili gelsin diyecek oldu. Başkana derdini anlatırsın deyince donup kaldı. Hemen topladı. Çöpe attırdım. Bir merdiven getirtip yetiştiği yere kadar, atılan çamaşırları da toplattım.Yetişemeyeceği dalların hizasından işaret koydurup hazırda bulunan fen işleri personelinden kavakları o hizadan kesmelerini, altta kalan dalları da tamamen budamalarını istedim. Onlar bu işleri yaparken ben yukarıda hasta muayenesine devam ettim. Bu arada Başhekim vekili gelmiş. Olayları öğrenmiş. Gelip laf edecek oldu. Mehmet Altınsoy adını duyunca sustu. Öğleden sonra koğuş camları buzlu camla değiştirildi. Yatan hastalara bu konudaki uyarılarımı yaptım. Zaten artık, benden eskisi kadar nefret etmemeye başlamışlardı. Bir hafta kadar sonra muhtar ve yaşlı hanım ellerinde bir kutu baklava ile teşekküre geldi. İlgimden ve çözümden memnun olmuşlardı. Ben de memnundum. Onların gayretiyle bu belayı defetmiştik. Benden önce rahmetli Mehmet Altınsoy 'a teşekküre gitmişler. O da çok duygulanmış. Onlar yanımdayken arayıp durumu anlattı ve sana gelecekler dedi. Geldiklerini söyledim daha da çok memnun oldu. Bir sorun çıktığında direkt kendisini aramamı söyledi. Bu herkese tanıdığı bir ayrıcalık değildi. Aslında genelevden hastalık kapanların şikayetleri azalmıştı. Başkanın memnuniyeti daha çok bundandı. Baklavayı yatan hastalara dağıttım. İlkbaharda, kavaklar aşka gelip adeta yeşil bir duvar ördü. Kuruyacaklarından korkuyordum. Kurumadılar ve bu da beni fazladan mutlu etti. Mahalleden de bir daha şikayet gelmedi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS