26 MART 2019 BAYRAKLI İZMİR - SAHTE RAPOR

Divinum est opus  sedare dolorem. Ağrı dindirme Tanrı sanatıdır diyor Latin atasözü. İnsanlık tarihi boyunca hekimler Ama hak ederek ya da etmeyerek hep ayrıcalıklı bir yerde konuşlandırılmıştır. Çoğu kültürde Tanrının Eli olarak itibar edilmiştir. Tanrının eline de sahte rapor vermek yakışmaz! Meslek hayatım boyunca, sıkıntı yaşadığım konulardan biri de rapor vermek olmuştur. Öğrencilik yıllarımda hiç rapor almadım. Hekimlik yaparken en ağır hastalığımda bile 2 aylık birikmiş iznimi kullanıp yine rapor almadım. Tedavi eden hekim arkadaşlarımın şaşkınlıkları arasında gerekli görüp vermiş oldukları raporları reddettim. Tabii ki mazoşist değilim. Ancak rapor kelimesine alerjim var. Öğrenciliğim de 40 dereceyi aşan ateşle okula gitmeye devam ederken, iyi aile çocuğu bazı sınıf arkadaşlarım, hazır olmadıkları sınavlara girmemek için, kolayca alabildikleri uydurma raporlarla kaytarıp sonradan hazır olduklarında, ayrıca sınav olup hak etmedikleri puanları alıp beni geçmeye çalışırlardı. Benim tipimdekiler rapor alamaz hasta hasta sınava girer, çoğu kez başarısız olurlardı. Turp gibi bu çocuklara rapor veren hekimleri lanetlerdim. Hekim olunca o günleri unutmadım. Rapor konusuna her zaman mesafeli durdum. Ama çevredeki ekabir takımı bu konuda beni hep eleştirdi ve sevimsiz buldu. Fakat ben sahte rapor vermeyi sevimsiz olmaya yeğlemedim. Yeri geldikçe bu konudaki sancılarımdan söz ederim. Bundan 20 yıl kadar önce rapor almanın iyice cılkı çıkmıştı. Üniversite giriş sınavı zamanı velilerde bir rapor alma histerisi başlıyordu. Benden rapor isteyip vermediğim de çocuğunun geleceği ile oynadığımı iddia eden bir veliyi reddettiğim gün çok mutsuz olmuştum. Nasıl olurda, körpecik bir gencin geleceği, sahte bir rapora kadar indirgenebilirdi? Sistem, tüm bu raporların sahte olduğunu bile bile, inatla konuya bir çözüm üretmiyordu. Doktorlar olaya çeşitli nedenlerle dahil ve adapte olup, sahtekar damgasını kendilerine reva görüyor bu çarpıklığa göz yumuyorlardı. Ben yummadım ve kötü oldum. O gün öğlen Duvar Kitabevine uğradığımda, sevgili Hasip Akgül kardeşim tatsızlığımı fark edip hayrola abi dedi. Anlattım. Konu ile ilgili bir yazı kaleme al, gazetelere göndereyim belki basarlar şeklinde bir fikir ortaya koydu. Fikri beğendim. Ertesi gün yazmış olduğum yazıyı Hasip'e  gösterdim. Tabii, ben o sinirle kalemde gaza basmış, freni unutmuş, direksiyon hakimiyetimi kaybedip bir destan döktürmüşüm. Konunun ustası Hasip kardeşim yazıyı şöyle bir okudu. Güldü. Eline bir kalem aldı. Fazlalıkları çizerek budadı. Şaşırdım. Birkaç sayfalık yazı birkaç paragrafa inmişti. Anladım ki yazı yazmak zor işti. Ertesi gün, Hasip kardeşimin önerdiği değişiklikleri yaparak yeni bir metin oluşturup getirdim. Hasip tekrar dikkatle inceledi. Tamam bunu gazetelere faxlayalım dedi. Faxladık. Hiçbiri ilgi göstermedi. Yazı yayınlanmadı. Sevgili Hasip çok değerli yorumlarında, yazılarımı beğendiğini söylüyorsun. Bu yazıları o günkü düzeltmelerinin ışığında yazıyorum. Böyle bir rehberim olduğu için, kendimi şanslı sayıyorum. Seni çok çok öpüyorum. Güney evladımızın avukat olduğunu sevinçle öğrendim. Tüm kalbimle tebrik ediyorum. Daha minik, Babacık evladımız da artık delikanlılığa doğru yol alıyordur. İlkokula başladığını düşünüyorum. Çelik Çanakkale'ye yerleşmiş. Etrafımızda şen şakrak dolaşıyorlardı. Artık koca adamlar. Hepsine sağlıklı, onurlu uzun ömürler diliyorum. Şu satırları yazarken çok mutlu oldum. Onlar varken gelecekten ümit kesmenin yersiz olduğunu hissediyorum. Dilerim onlar için, iyi bir örnek olmayı başarabiliriz.

Yorumlar

  1. Sevgili Yaşar ağabey, biliyorsun artık gazeteleri ellerimizde tutup okumak zevkinden (belki alışkanlığından da denilebilir) mahrumuz. Artık sabahları bilgisayarı kucaklayıp gazeteleri okuyoruz. Ancak bir kaç aydır mütevazi yaşamımıza bir değişiklik de sen getirdin. Şimdi gazetelerden önce Oberon başlıklı blogdaki yazılarınla güne başlıyorum. Bana keyif, dinginlik ve filozofça bir bakış açısı kazandırdığını duyumsuyorum. Her birini koca bir yaşam kesitinde düşünerek oluşturduğun (ve her bir demetine belki kokusuyla birlikte hafızamıza yerleşmesi için birer çiçek ismi koyduğun) aforizmalarınla güne başlamak çok güzel oluyor. Ama beni asıl etkileyen her birinde öykü atmosferi, film sahnesi ya da roman kesiti gördüğüm deneme-anı türündeki yazıların. 19 Temmuz başlıklı evlenme törenini anlatırken, bir kitapçı tezgahına sıkışmış kediyi kurtarmak için yarım gün boyunca çırpınırken, Levanten Adnan Amca'yı bize tarihi, aile efradı ve çaldığı 5000 borulu özel yapım orguyla tanıtırken ya da bütün rütbeleri geçtikten sonra mareşal olmayı düşünen ilkokul 3. sınıf öğrencisi Yaşar'ın gerekirse meydan savaşı bile kazanmayı düşünürken bir çiftçi çocuğu olarak bir darbe sabahı habersiz çıktığı okul yolunda askerden yediği dayak sonucu bu planlarından vazgeçmesinden söz ederken bizi hem güldürüyor hem de zaman zaman içimizi neden acıttığını bilemediğimiz yanlarımızla karşı karşıya getiriyorsun. Eskiden insanların güne başlarken vazgeçemediği köşe yazarları vardı. Bunlar insanı sabah mahmurluğundan çıkarmaya dönük uyaran ve uyandıran yazılardı. Senin bu yazılarında ise daha derin, yaşamın anlamına yönelik bir arşiv var ama aynı zamanda muzip, yaramaz, çocuksu bir gözün kamerasında birikmiş bir arşiv. Üstelik öyle bir mizah ki kendisini de alay ve espirinin eleştirisinden uzak tutmuyor. Dolayısıyla yazıları okuyunca biz de kendimize senin gibi bakabilme gücünü bulmaya başlıyoruz.
    Güne başlamak için Oberon iyi bir yer oluyor.
    Dilerim bunlar sonra bir kitaba da dönüşür.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hasip abi merhaba.
      Ne güzel yazmışsın. Kalemine sağlık. Yaşar abinin yazılarını da senin yorumlarını da okumak büyük keyif. Selamlar. Sevgiler. Hüseyin Canbulat

      Sil
  2. Buna düşünme ve yazı kardeşliği denilebilir. Herkesin içinden geçen duygu ve düşüncelerini kendine sakladığı bu çağda ben de sana sevgilerimi gönderiyorum Hüseyin dostum...

    YanıtlaSil
  3. Hasip bey merhaba.
    Ben de her sabah günüme "Oberon" ile başlıyor ve kültür hazieneme küçük küçük mücevherler ekliyorum.Bu arada sizi de tanıdığıma memnun oldum. Bir gün görüşmek dileğimle.
    Levent Ünsal

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS