8 KASIM 1985 DIŞKAPI ANKARA HASTALIK ALMIŞ YÜRÜMÜŞ

Alıkoymuş olduğum, içine para iliştirilmiş çalışma karnesi çekmecemde bekliyordu. Hastaneden kimseye bir şey bahsetmemiştim. Cuma günü muayeneye gelmesi gerekenleri hemen hemen tamamı öğleden önce geldi. Başhekim vekili öğleye doğru geldi. Çalışma karnesini alıp odasına gittim. Durumu anlattım. Bundan bir şey çıkmaz deyip geçiştirdi. Bentderesine telefon ettirip kadını çağırdı. Tam da tahmin ettiğim gibi karnesi alıkonulunca kadın duruma uyanmış. Suçunu da biliyor. Sabahtan emniyetten nakil alıp İstanbul'a gitmiş. Yani kaçmış. Böylece hastanedeki partneri kurtulmuş oluyordu. Sistem, ona demek böyle yol göstermişti. Başhekim vekili hiçbir şeyin üzerine gidilmesini istemiyordu. Ben de üstelemedim. Böylelikle rüşvetin belgesi onda kaldı. İlk ve son belgesi. Başhekim vekili yemeğini yiyip muayenehanesine gitti. mikroskobun başına geçtim 500'e yakın Preparat tablalar içinde önümde uzayıp gidiyordu. Birkaç tanesine baktım. Bir haftadır olduğu gibi hiçbirinde teşhise yarayacak bir şey yoktu. Karneleri alıp tek tek inceledim bu sefer para falan bırakılmamıştı. 1000 civarındaki, bu hastalıklı kadınları hastaneye yatırıp tedavi etmem gerekiyordu. Ve bunu çok kısa zamanda yapmalıydım. Ancak hem hastaneden, hem idareden,hem belediyeden, hem genelevden çok büyük tepki gelecekti. Düşündüğüm, belki de o güne kadar hiç yapılmamış bir şeydi. İlk etapta elebaşıları tespit ettim. Bunlar diğerlerinin üzerinde çok etkiliydi. En kısası 1.70 boyda olan bu grup zamanın çok popüler İstanbullu estetik cerrahi profesörü tarafından ameliyatla kadın yapılan eşcinsellerdi. Diğerleri de onlara anlatacaklarımı kavrayabilecek kadar eğitimli olan kadınlardı. Her gün mikroskop başında harcadığım kadar süreyi bekleyip ayırdığım çalışmak karnelerinin O günkü muayene sonucu kısmına, kırmızı tükenmez kalemle, hasta olduklarını belirten teşhisimi yazdım. Kaç tane olduğunu saymadım bile. Eğer bunları yatırıp tedavi edebilirsem çok büyük bir adım olacaktı. Hepsinin yatış kağıtlarını tedavilerini ayarlayıp hemşirelere verdim. Çok şaşırdılar. Bunlar ne olacak dediler. Yatacaklar ve tedavi olacaklar işte tedavileri diye ekledim. Tedavilerini en ince ayrıntılarına kadar yazdığım hasta tabelalarını önlerindeki masaya bıraktım. Hasta karnelerini alıp idare amirinin odasına gittim. Yüzüme şaşırarak baktı.bir şey söylemesine fırsat vermeden, bu kadınlar hasta çıktı, karne sahiplerinin hastaneye gelip yatmalarını sağla dedim. Cevabını beklemeden çıktım. Memurların odasına gidip, hasta çıkanların dışındaki çalışma karnelerini alıp beklemekte olan vekillere dağıtmalarını söyledim. Bu ara alı al moru mor  vaziyetteki idare amirinin peşime yapıştığını farkettim. Hafta sonu bu hastaları kim tedavi edecek, kim nöbet tutacak, hangi personel hizmet verecek gibilerinden bir sürü laf söyledi. Sen yıllarca idare amirliği yapmış emeklisine yaklaşmış tecrübeli bir memursun. Ben hastaları muayene eder tedavilerini ayarlar şifa vermeye çalışırım. Sizler de tavsiye ettiğim şekilde arta kalan işleri halledeceksiniz. Ama başhekim yok diyecek oldu. Demekki ona göre bir iş yok ki aylardır mesaisine öğleden biraz önce gelip biraz sonra gidiyor dedikten sonra önlüğümü, çıkarıp İzmir'in yolunu tuttum. Gidiş dönüş 1200 kilometrelik yolu tamamlayıp hastaneye döndüğümde, nasıl bir kıyametin kopacağını tahmin ediyordum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS