KASIM 1959 EYLÜL İLKOKULU BORNOVA İZMİR - YAZILI TEST SINAVLARI

İlkokul 1 ve 2. Sınıfları çoğu yurtlu öğrencilerden oluşan tembeller kümesinde tamamlamıştım.1. sınıftayken sınıfa gelen müfettişin önerisiyle çalışkanlar kümesine girme hakkı kazanmışken onların beni, benim onları benimseyemeyişimden ötürü yerim değişmedi. Tembeller kümesinin dışındaki öğrencilerin ortak özelliği bakımlı olmalarıydı. Daha önemlisi, ailelerinden gördükleri ilgiliydi. Daha çok anneleri nadiren babaları sık sık okula gelip teneffüslerde sınıf öğretmeninden bilgi alıyorlardı. Böylece  olabilecek aksaklıklar gideriliyordu. Benim için gelen giden yoktu. Aslında bir keresinde annem gelmişti. Hatırlamak bile istemediğim bu ziyaret tam bir kabustu. Dayak yediğimi ağzımdan kaçırmıştım. Bunun üzerine annem kendi şizofren tarzıyla okula gidip, her tarafı birbirine katıp, erkek öğretmenler ve hademeler tarafından dertop kapı dışarı atılmıştı. Ertesi gün müdür odasına çağırılıp böyle bir şeyin tekrarında okuldan atılacağım ihtar edilmişti. Kulağıma küpe olsun diye de her iki kulağım çekilmişti. Bu, kulağıma küpe oldu. Okulda olan hiçbir şeyi evde konuşmadım. Bütün tahsil hayatımda hiç kimse benim için okuluma gelmedi. Gelmesini de istemedim. En çalışkanlar kümesinin hepsinde yakalarına takılmış kurdelalar vardı. Renkleri kırmızıydı. Bu onların çok çalışkan olduğunu gösteriyordu. Devamlı tahtaya kalkar konunun işlenmesine yardımcı olurlardı. Ben hiç kalkmazdım. Çünkü konuşmam ve kıyafetim iyi değildi. Sınıf böyleleri ile alay ederdi. Alay konusu olmaktansa tembeller sırasında oturmayı yeğlemiştim. Dayak yemeye alışmıştım. Ama aşağılanmaya hiçbir zaman alışamadım. Kavgadan kaçmadığım tek konu buydu. Tesadüflerin yardımıyla sınıf öğretmenlerimce geçmeye layık görülüp kanaatle sınıf atlamıştım. Ancak 3. Sınıf benim için bir mucize ile başlamıştı. Bütün dersler için test usulü sınav yapılacaktı. İlk sınavlardan sonra sınıfta, tembeller sırası, çalışkanlar sırası diye bir şey kalmadı. Çok kötü puan alanların dışında sınıf ortalama bir seviye tutturmuştu. Kırmızı kurdelalılarda seviyenin üzerine çıkamadılar. Konuşması tutuk, giyim kuşamı dökük, bakımsız, çelimsiz, kimsenin arayıp sormadığı, itilip kakılmış, aksırıp öksüren, dayak yiyip azar işiten, hiç konuşmayan, babasından korkmasa okula bile gelmeyecek olan ayağı çizmeli üstü paltosuz, tahta çantalı, saman kağıt defterli bir çiftçi çocuğu ilk sınavları birkaç soru dışında hep tam puanla bitirdi. Önce tesadüf olarak görülmüştü. Tesadüfler ara vermeden devam edince anlaşılmıştı ki bu sınıfın bir tek birincisi vardı. Sonraki yıllarda da tüm yazılı sınavlarda başarı kazanıp, sonunda Ege Üniversitesi giriş tavan puanına kadar gidecek olan bir başarı zincirinin ilk halkasını böyle oluşturmuştum. Bütün aileler çocuklarının benim yanıma oturması konusunda adeta sıraya girmişlerdi. Artık yurtlular ile birlikte oturmak benim inisiyatifim dahilinde değildi. Hayatım değişmişti. Ama yokluk, yoksunluk, yoksulluk yapıştığı yerden kolay çıkmazdı. Hala daha çıkmadı.

Yorumlar

  1. Okudukça Charles Dickens tadı alıyorum. Hem anlatılanlar güzel hem anlatış biçimi...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS