23 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - BİR DEMET MAKBUZ

1956 yılının sonbaharında, havaların soğuması ile, ovadaki bahçemizden, Bornova merkezdeki bir buçuk asrı devirmiş, altyapısız, bakımsız yeni evimize taşındık. Ergene Mahallesi, Bilgi Sokak No 12 yeni adresimizdi. Yavaş yavaş alışacaktık. Yer sofrasında yemek yiyorduk. Zaten bizde, masa düzenine hiç geçilmedi. İlk akşam yemeğiydi. Babam yemeği yarım bırakıp kalktı. Dişi kırılmıştı. Bu kemik metal karışımı garip bir şeydi. Altın kaplama dişmiş. Ondan sonra, insanların ağızlarına bakmaya ve dikkatlice izlemeye başladım. Ne kadar çok insanda bu sarı metal dişlerden vardı. Ve bu insanlar, gülsün gülmesin sırıtır görünüm veriyordu. Altın değerli bir metal. Dolayısıyla, o zaman için kayıp dişlerin yerine yapılan protezler pahalıya mal oluyordu. Zannediyorum,daha sonra kaybettiği diğer altın dişleri ile beraber, tamamını satmıştı. Nazi Almanyasında, ölen ve büyük kısmı da öldürülen yahudilerin dişleri de eritilip dünya altın rezervine eklenmişti. Bugün kimlere süs eşyası olmuştur bilmiyoruz. Babam, kaybettiği altın dişlerinin yerine yenisini koyamadı. Diğer dişlerini de birer ikişer kaybederek dişsiz kaldı. 70'lı yılların başlarında, henüz altmışına gelmeden, neredeyse dişsizdi. O haline üzülüyordum. Çalışmaya başladığımda dişlerini yaptıracaktım. 1978 yılında Almanya'da anestezi ihtisası yaparken, dişlerini yaptırması için, babama her ay düzenli olarak Mark gönderdim. Tam 40 yıl önce, bugünlerde yani Mayıs başında, 7 günlüğüne, Türkiye'ye izne gelmiştim. Ailesinin yanında kalan eşim ve çocuğumla hasret giderdikten sonra, ovadaki, eski günlerini arayan, bakımsız ve çorak bir araziye dönüşmek üzere olan bahçemizdeki ailemi ziyarete gittim. Her şey değişmiş ve daha kötüye gitmişti. 16 yaşına gelmiş en küçük kardeşim Akşam Ticaret Lisesi'ni bitirmeye çabalıyordu. Eğitim süreci çok başarısızdı. Babam yaşlanmış,ve bana uyguladığı demir elli yönetim sistemini ona uygulayamamıştı. Annem her zamanki gibi kah ortamda kah değildi. Ben daha çok babamın ağzına bakıyor, dişleri ile ilgili bir gelişme var mı diye anlamaya çalışıyordum. Babamın zekası konusunda, hiçbir zaman için kesin bir yargıya varamadım. Akıllı bir insanın izlerini, onun davranışlarında hiçbir zaman yakalayamadım. Ama her düşündüğümü, her zaman hemen okuyordu. Sanki beynimin içindeymiş gibi. Ağzımı açmadan, ne diyeceğimi biliyordu. O güzel Mayıs gününde, önünde oturduğumuz,doğumumdan bir hafta önce, alelacele, derme çatma yapılmış haliyle duran  28 yıllık, bu bağ evimizin kapısından içeri girdi. Annem ve kardeşim dışarıda oturmuş laflıyoruz.Tıkırtılardan anladığım kadarıyla, babam içerde bir şey arıyordu. Bulmuş. Dışarıya geldi. Elinde bir deste makbuz vardı. Al, bunlar senin dedi. Cami yaptırma Derneği makbuzları idi. Dişlerini yaptırması için gönderdiğim paraların tamamını, stadyumun bitişiğindeki yeni yapılmakta olan Bornova Vilayet Camisi inşaatına katkı sağlamak için yatırmıştı. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim. Susmanın dayanılmaz ağırlığını iliklerime kadar yaşadım. Susma sanatının acemisi sayılmazdım. Ama, o an için çok zordu. Babamı, hiçbir zaman için, tam olarak çözebildiğimi söyleyemem. Bir daha, ona katkı yapabilme şansım olmadı. Yani ekstra para bulamadım. O günün koşullarında, kirada oturan 1 çocuklu aileler, anne baba öğretmen ve doktor da olsa ancak kıt kanaat geçinebiliyordu. 9 yıl sonra, 1987 yılının 27 Kasım günü ,öldüğünde, babamın ağzında tek dişi bile yoktu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS