ARALIK 1959 DOKUZ EYLÜL İLKOKULU BORNOVA İZMİR - EVLATLIK

 Sınavların test usulü olarak yapılmasından sonra iyice rahatlamıştım. Hiç değilse okul yaşantımda huzurum vardı. Hatta arada bir parmak kaldırıp derse katıldığımda oluyordu.  Gerçi konuşma güçlüğümü henüz aşamamıştım ama kısa cümlelerle derdimi anlatabiliyordum. Sınıf o gün atasözleri ile ilgili olarak fikirlerini paylaşacaktı. Öğretmen en bilinen atasözlerini, yazısı güzel olan bir arkadaşımızı görevlendirip tahtaya yazdırdı. Sırayla herkes oturduğu yerden tahtadaki atasözlerini okuyacaktı. Herkes sırayla okuyordu. Okuduktan sonra, öğretmenimiz öğrenciye Bu sözle ilgili eklemek istediği bir şey var mı diye soruyordu. Herkes bir şeyler söylüyordu. Son olarak da bu söze katılır mısın sorusunun cevabı veriliyordu. Herkes sıra ile evet dedi. Sıra bana gelmişti. Beni ısırmayan yılan bin yıl yaşasın sözünü okudum. Başka bir şey söylemeyip durdum. Öğretmen katılıyor musun diye sordu? Hayır dedim! Sessizlik oldu. Öğretmen sınıfa dönüp ya siz de di. Onlar, atasözünün yanlış olduğunu düşünmüyorlardı. Atalarımız söylemişse doğrudur diyorlardı. Öğretmen yine bana döndü. Ben yanlış olduğu konusunda ısrarlı idim. Öğretmen niçin diye sordu. Beni ısırmamış ama kardeşimi arkadaşlarımı, akrabalarımı, sevdiklerimi ısırmış. Ben bu yılanı niye affedeyim? Niçin bin yıl yaşayacakmış? Fırsatını bulursam onu yok ederim dedim. Öğretmen hiçbir şey demedi. Yorum da yapmadı. Şu doğru söylüyor bu yanlış düşünüyor şeklinde bir görüşte bildirmedi. Sonraki günlerde öğretmenimiz sora sora oturduğumuz evi bulmuş. Birgün gidip babamla konuşmuş. Evdeki yokluk ve sefaleti gözleriyle görmüş. Öğretmenimizin çocuğu yoktu. Babamın ise 6'sını yaşatamadığı 9 çocuğu olmuştu. Dünyanın garip dengesi işte. Sağdan soldan ve daha çok benim hakkımda konuşulmuş. Öğretmenimiz çok iyi bir gelecek vaat ederek beni evlatlık istemiş. Bütün bunları daha sonraki yıllarda tesadüfen öğrendim. Bazen düşündüğümde, acaba o gün babam evet deseydi, nasıl bir hayatım olacaktı diye hep merak etmişimdir. Birkaç ay sonra sınıfımızdan başarısız bir arkadaşımın dedesi torununa iyi bir arkadaş ve rehber olurum düşüncesiyle öğretmenimizden aracı olup, beni evlat edinme konusunda yardım istemiş. Öğretmenimiz mümkün olmadığını anlatmış. Olsaydı zaten ben birkaç ay önce evlatlık alacaktım diye noktalamış. Bu ailenin daha sonra da çok büyük desteklerini gördüm. Bu çocuğu doğru yola getirmem istenmişti. Tabii Başaramadım. Çünkü işbirliğine yanaşmadı. Ama birlikte çok macera yaşadık. Acı tatlı bir dolu hatıramız oldu. O kadar çok ki, hikayelere de romanlara da sığmaz. Biz birbirimizin eksik tarafları idik. Kardeş gibiydik ama bir takım oluşturamadık. Gününü gün ediyor, bir gün sonrasını düşünmüyordu. Sorumluluk duygusu yoktu. Hiçbir şeyi dert edinmezdi. Pek de ortak noktamız olmamasına rağmen, birbirimizi her zaman çok sevmişizdir. Ne ben onu istenilmiş olan doğru yola sokabildim. Ne de o beni kendi yanlış yörüngesine oturtabildi. Hayat, yollarımızı yıllar önce ayırmıştı. Ancak tesadüflerin yardımı ile karşılaşabiliyorduk. Konak deri ve Tenasül Hastalıkları dispanserinden emekli olmamdan 1 yıl önce, 2012 yılının sonbaharında araya sora beni bulup ziyaretime geldi. Son zamanlarında pazara çıkıp öteberi satıyordu. Birkaç yıl görmediğim sürede beyin kanaması geçirip felç olmuş. Aylarca yoğun bakımda kalmış. Allah'tan epey bir açılmış. Konuşması hala bozuktu ama ağır aksak yürüyebiliyordu. Önce tanımadım. O yüzünden sağlık fışkıran insan nasıl değişmiş. Beni tanımadın mı, ben Ali'yim dedi. 53 yıl önce dedesinin beni evlatlık istemiş olduğunu anlattı. Bütün bunları bu şekilde bir de onun ağzından öğrendim. Onun adına gösterdiğim çabalar için teşekkür etti. Sen elinden geleni yaptın ama ben elimden gelen gayreti göstermedim, sen her zaman haklıydın diye bütün pişmanlıklarını sayıp döktü. Helallik istedi. Kalkıp sarıldım. Hem ağladı hem ağlattı. O aslan gibi çocuğun böylesine perişan olması içimi sızlattı. Şimdi nerededir? Ne yapıyor? hayatta mı?  Hiç bilmiyorum? Dispanser yok olduğu için, bulaşabileceğimiz sabit bir nokta kalmadı. Bulabileceğimi bilsem arayacağım. Ya öldüyse. Bundan korktuğum için aramaya başlayamıyorum .

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS