11 MAYIS PAZAR 1986 ANNELER GÜNÜ

Tek kelimelik bir şiir yazılmış olsa, "Annem" olarak ifadesini bulurdu. 1983 yılı sonbaharında, Bornova Yeni Camii ikindi vakti, babaannem musalla taşında son saltanatını yeşil örtülü tabutunun içinde sürerken, babam bir köşede boynu bükük, gözleri nemli, acısı ile başbaşa. Baba ayrı, erkek ve kız kardeşi, her ikisi birlikte babamdan uzak bir köşede aynı üzüntüyü yaşıyorlardı. Ben babama yönelip, yanındaki banka oturdum. Bu pek konuşmayan adam, ancak duyabileceğim bir tonda, "annem de öldü. Bu dünyada hiç kimsem kalmadı." diye fısıldadı. Sanki biz orada değildik. Ocak 2000 yılında annemi kaybettiğim de ben de aynı ruh halini yaşadım ve onun o günkü halini hatırladım. Annesi hayatta olanlar, nasıl bir hazineyi henüz kaybetmediklerini unutmayıp, sonradan pişmanlık ve vicdan azabı yaşayacakları davranışlardan uzak dursunlar. İkinci Cihan harbinden sonra, Almanya ve Fransa, bir daha savaşmama niyetlerini ortaya koyarak, birbirinin ürettikleri, savaşın ana malzemelerinden olan kömür ve demiri, karşılıklı denetleme kararı aldıklarında, bugünkü Avrupa Birliği'nin temelini atmış oldular. Ancak gözden kaçan küçük bir ayrıntı da, bu görüşmelere dolgu malzemesi olmuştur. Yıllarca süren savaş sırasında, işgalci Alman babalardan çocuk sahibi olmuş binlerce mağdur Fransız kadın ve onların, savaşın devamında ölmüş olan babaların yetimleri, iki ülke yöneticilerini yıllarca meşgul etmiş ve birbirlerini daha iyi anlamalarına bir yol açmıştır. 1986 yılının Mayıs başında, uzmanlık sonrası, 2 yıllık mecburi hizmetimi yapmak için Ankara'da  sürgüne gittiğim yıllarda, Dışkapı Deri ve Zührevi Hastalıklar Hastanesi'nde rutin muayeneleri yapıyorum. 8 aydır tedaviye direnen genelev kadınları, zaman içinde, sağlığın paradan daha önemli olduğunu yavaş yavaş öğrendiler. İçlerinden bir tanesi, o gün muayeneye çocuğuyla gelmişti. 5 yaşlarında bir kız çocuğuydu. Kartpostal gibi derler ya, o bile bu çocuğun güzelliğini anlatmak için yetersiz kalırdı. Kadın üst kata muayeneye çıkarken, kızının alt katta, hekim odasında benimle kalıp kalamayacağını sordu. Memnuniyetle dedim. Çocuk çok sokulgan. Bir de bilmiş ki . Çok iyi anlaştık. Annesi muayeneyi bitirip odama geldi. Belirsiz bir babanın çocuğu, bu güzeller güzeli yavru, hiç görmediği, bilmediği ve bilemeyeceği babasının yerine, içgüdüsel olarak beni mi koymuştu bilinmez, gitmek istemiyor, benimle oynamaya devam etmek istiyordu. Kadın yüzüme baktı. Gözlerimle kalabilirsiniz sinyali verdim . Çocuk odamdaki her şeyle ilgileniyor, oynuyordu. Annesi tedirgin ya bir şey kırılırsa diye tetikdeydi. Ona, canı sağ olsun işareti çakıp, rahatlattım. Laf arasında annesine, eğer izni olursa, bu çocuğa çok iyi bir gelecek sağlayacak, koruyucu bir aile bulabileceğimi söyledim. Bu ortamın, bu minik kanatsız melek  için uygun olmadığını anlatmaya çalıştım. Kadın ağlamaya başladı. O ağlayınca, kızın da, bütün neşesi kaçtı. Kadın bana ders niteliğinde, şu sözleriyle veda etti. Ben bir anneyim. Onun, benim gibi olmaması için, ne gerekiyorsa onu yapacağım. Saygı duydum. Bugün de saygı duyuyorum. Anaları mutsuz çocuklar, mutluluğu hiç öğrenmemiş insanlar olarak geleceği inşa ederken, bize vaat edecekleri yegane şey, tüm dünyanın mutsuzluğudur. Bu vesile ile,şu mübarek Ramazan günü,analarımızı ağlatan, babalarımızı da Allah'a havale ediyorum .

Yorumlar

  1. İnsanlık ağır hasta halinden hepimizin içindeki iyi insanı besleyerek kurtulabilir. Haydi hep beraber bizler başlatalım akıllıca paylaşarak, sevgiyle hakkaniyetli yaşamayı. Lütfen!...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Fatih, kitabını hemen yayınlaman harika olur. Tebrikler. Sevgiler.

      Sil
    2. Yoksa hemen okudunuz mu, Yaşar abi? Ulaştı mı size?

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS