5 MAYIS 2019 MONTRÖ - LOZAN ARASI İZMİR İ.A.L PİLAV GÜNÜ

20 yıl önce, ülseratif kolit hastalığımın peak yapması ile vakıf çalışmalarından ayrılmak zorunda kaldığım günden beri ilk kez, yarım Asır önce mezun olduğum Atatürk Lisesi'nin pilav gününe katıldım. Erkenden gidip okulun her karışını ve müzeyi şöyle bir dolaştım. Çok kalabalıktı. Ana bina zemin kattaki lise 1 , 2 , 3 sınıflarımı ziyaret edip, bir mabette yerini almış mürit gibi yarım asır önce oturduğum yerlere bir kez daha oturdum. Tabii sıralar iki değil tek kişilik olmuş. Derken, binlerce kişinin içinde vakıfta da birlikte çalışmış olduğum Ahmet Gürel kardeşimle tokuştuk. Tören konferans salonunda yapılacaktı. Çeyrek Asır önce bu salonun düzenlemesini ve koltukların yerleştirilmesini yönetip, daha sonra da koltuklara, yüksek bir meblağ ile, isim yazdırarak, verilecek burslar için büyük bir kaynak sağlayan Necdet Özbelge ağabeyimizi rahmetle andık. O günlerde, Konferans Salonuna, 1888 yılında açılan okulun ilk müdürü olan , Abdurrahman Bey'in adının verilmesi konusunda konsensüs sağlanmıştı. Ne olduysa, sonradan bu gerçekleşmedi. Necdet abi Abdurrahman Bey'in torunuydu. Bir gün, konferans salonundaki bir etkinlikte arkasında ismimiz yazılı koltuklarımıza oturacağımızı düşlerken, bir önceki etkinlikte,genç kardeşlerimizin zıpırlık ederek bunları yerlerinden söküp ceplerine attıklarını öğrendik. Kendince oyun oynamışlardı. Gençlik işte. Hepimiz böyle muzurluklar yaptık. O gün benim üzüldüğümü gören Ahmet Gürel kardeşim salonun girişine çok güzel bir pano yaptırıp isimlerimizi oraya yazdırmış. Bunu, ben ayrıldıktan sonra yaptığı için, 20 yıldır ilk defa gözümle gördüm. Ahmet'in de orada Kardeşiyle birlikte ismi vardı. Ayrıca mezun olduğumuz yıldaki arkadaşlar birleşip 10 tane koltuk almışlardı. Ahmet elindeki fotoğraf makinesiyle, sağa sola mekik dokuyor, hiç boş durmuyordu. Ben de bir köşeden töreni seyrettim. Koltuklar tamamen doluydu. Boş da olsa daha yaşlılarımıza yer vermek için yine ayakta olacaktık. Çünkü 80 liklere göre, biz 70 likler delikanlı sayılırdık. Konuşmacılar arasında rahmetli Necdet Abimizin kuzeni de vardı. Vakıf Başkanı, Mezunlar Derneği Başkanı, Müdür, eski mezunlardan yılın başarılıları ödülünü alanlar sırayla konuştular. Projelerin arasında bir tanesi heyecan vericiydi. Eski binaya ekli spor salonu ve konferans salonunu içine alan bir buçuk milyona mal olacak bir kompleks yapılacak ve çeşitli bölümlerine okulumuz yapı taşlarının isimleri verilecekmiş. Sıra pilava geldi. Okulun her tarafı yemekhaneye döndü. Ahmet'le sıraya girip, sohbetimize devam ettik. Epey sohbet edecektik. Kuyruk uzundu. Ahmet bana faaliyetlerinden bahsetti. 16. kitabı Latife Mustafa Kemal hakkında bilgiler verdi. Atatürk'ün , okulumuzu ziyaretinde çekilmiş olan fotoğrafın, bizim 3 fen D sınıfı olduğunu ilk defa duydum. Fotoğraf sanatçılığı yanında arkeolojiye de ilgi duyduğunu yeni öğrendim. Allianoi kentinin ismini de ilk defa duydum. Bu kent, milattan sonra 2. Yüzyılda Romalılar zamanında en parlak dönemini yaşamış bir şifalı su kaplıca merkezi. Osmanlı döneminde Paşa ılıcası olarak anılmış. 2000'li yılların başında, Yortanlı Deresi üzerine kurulan baraj su topladığında, Kent gölün tam ortasında kalacakmış. Yıllardır hızlı bir kazı ile eserlerin bir kısmı kurtarılmaya çalışılıyor. İlgili girişim kuruluşlarının içinde bizim Ahmet kardeşimiz de otomatik olarak yer almış. Kuyruk İyi ki uzun. Ahmet'le bu kadar uzun konuşacak vakit nerede. Ben de, fırsat fırsattır diyerek, hayallerimden birini   kafasına sokmaya çalıştım. Geçende bir belgeselde, Truva hazinelerini çalan Schilimann'la ilgili bir konuşma izledim. Bir hadsiz Alman politikacı, ağzından köpükler saçarak, bu hazineler Alman halkına aittir demezmi. Hırsızlar ne kadar cüretkar oluyor. Ben, kendimi hatırladığımdan beri şuna tüm kalbimle inanıyorum. Kültürel zenginlikler, hangi koşulda olursa olsun, çalınarak gurbete götürüldüğünde evini özler. Onu evine kavuşturmak, insanım diyen herkesin görevidir. Ayrıca o güçlü hırsızlar gelsinler, bu eserleri öz yurdunda sergilesinler. Düşledikleri avantaları, yine nakit olarak alarak, defolup gitsinler. Bizim Bergama sunağının Berlin Müzesi'nde ne işi var? İnsanlar, kendine yakışan hallerine döndüklerinde, bunların gerçekleşeceğine inanıyorum. Tabii ki biz bunları göremeyeceğiz. Kızdığımı gören Ahmet, tamam Yaşar kardeşim, sakin ol, bu konuyla ilgili de bir kampanya başlatmak boynuma borç olsun dedi. Beni avuttu. Genç kardeşlerim bu iş size kalıyor. Ahmet yemeğini aldı. Ben kolitim, almadım. Eski bina girişinin sağ tarafındaki Atatürk büstünün platformuna oturduk. Hava bize inat hafiften yağdı ağırdan esti. Ahmet'in köpükten tepsisini boşalmasına az kala, elinden alıp fırlattı. Koşup yakaladım. Son bir tane lokma tatlısını, ilaç niyetine ağzımı atıp, tepsiyi çöp kutusu ile buluşturdum. Ahmet'ten rica edip, 50 yıl önce okuduğum sınıflarda birer resmimi çekebilir mi diye sordum. Allah uzun ömür versin beni kırmadı. Çok da pratik 5 dakikada işi bitirdi. Necdet Özbelge abimizin bende resmi yoktu.sınıftaki fotoğraflarımla birlikte göndereceğini söyledi. Sonra bizim dönem arkadaşlarımızdan, Cengiz Ünerdem, Ekrem Er, Hamit Şentürk, Erdal Yağlı, Hasan Çelebioğlu, Ali İçhedef, Cüneyt, uzun Mazhar kardeşlerimizle yemekhanenin ön tarafındaki kafeteryada buluşup, biraz lafladık. Resim de çekildik. Ahmet hepsini gönderdi. Levent Ünsal kardeşimle buluşamadık. Çok kalabalıktı. Ama onun dürtüklemesi sayesinde 70'imde güzel bir gün yaşadım. Necdet  abimizin resmi önümde. Şu mübarek Ramazan'ın ilk günü en içten dualarımla anmak istiyorum. Aynı hislerle, çok erken kaybettiğimiz Ahmet Gürel'in bacanağı bizden 2 yaş küçük Mustafa Güzeler kardeşimi de rahmetle anıyorum.

Yorumlar

  1. Abi, teşekkür ediyorum. Okul buluşmalarını çok önemsiyorum. Atatürk lisesinden mezın değilim ama çok güzel yazmışsın. Bend e bir blog hazırlığı yapıyorum, gezilerimi yazmayı düşünüyorum ama tembellik var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Funda Bey'in , Mesut Bey'in olduğu yere tembellik giremez. Geçici bir atalet dönemi diyelim. Güzel olacak. Ayrıca, katkılarının yarattığı sinerji için minnetarım. Sevgiler.
      Not: Yorumlara cevap yazmayı 10 dakika önce öğrendim ve denedim. Önce Fatih kardeşime yazdım. Seninle ikinci oluyor. Dilerim olur.

      Sil
    2. Yaşar’ım öykü, beni 1881 yılına, küçük Mustafa’ya babası Ali Rıza Efendiye kadar götürdü, kalemin çok güzel, harikasın

      Sil
    3. Bundan tam 53 yıl önce, İzmir Atatürk Lisesi 3 Fen D sınıfında okula başladığımda, lise 2 de birlikte okuduğumuz arkadaşlarımdan kimse yoktu. Bir süre gariplik hissettim. Sınıftan bana yakınlık gösteren ilk kişi Ahmet Gürel oldu. Dün gibi hatırlıyorum. Bundan 20 yıl kadar önce Ahmet kardeşimle Vakıf faaliyetlerinde omuz omuza birlikteydik .
      20 yıl aradan sonra, tekrar yuvana dönmen harika olacak. Çok başarılı olacağına inanıyorum.
      EFSANE YUVAYA
      DÖNÜYOR.
      Gözlerinden öperim.
      Sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS