AĞUSTOS 1961 BORNOVA OVASI İZMİR. RADYO

Radyonun mucidi Marconidir. Ancak genel görüş, radyonun tek başına bir dahinin eseri değil, Marconi, Maxwell, Hertz, Tesla, Lodge ve Popov'un katkıları ile ortaya çıktığıdır. Radyoyu, ilk defa, okul yolumun üzerindeki kahvehanede gördüm. 1957 yılının sonbaharıydı. Kapının üzerine eklenmiş bir hoparlör sesi dışarı veriyordu. Bir maç nakliydi. Halit Kıvanç anlatıyordu. Maçın çok heyecanlı  geçtiği, dışarıda toplanan kalabalıktan belliydi. Ses arada bir gidiyor, geliyordu. Çok cızırtılıydı. Buna parazit deniyordu. Ahşap kasasına vurulunca parazit kaybolabiliyordu. Yani radyo arada bir tokatlanıyordu. Bütün Bornova'da, Levantenler hariç tutulursa, radyosu olan evler, herhalde birkaç yüzü geçmezdi. Radyo elektrikle çalıştığı için, sadece elektriği olanlar radyo sahibi olabiliyordu. 2010 lu yılların başlarında, apartmana dönüştürüldüğü vakte kadar Bornova merkezdeki evimize elektrik alınmadı. Yani radyoyu istesek de alamazdık. Radyosu olan evler dışarıdan da belli oluyordu. Çünkü çatılarında, demir bir çember ve onun uzun demir çubuk'tan sapı olan ikili radyo anteni vardı. Bu iki demir çember arasına kablo gerilirdi. Kablo üzerinde yumurta biçimde porselenden bir topçuk olurdu. Ovada hiç kimsede Elektrik olmadığı için radyoda yoktu. Bornova merkezdeki evimizin yan ve karşı komşularında Radyo vardı. İlk transistör 1947 yılında Amerika'da icat edildi. Texas İnstruments'in, 1957 yılında bu icadını TR-1 modeli ile seri üretime geçirmesi, radyonun yaygınlaşmasına büyük bir ivme kazandırdı. Transistör, radyoların daha küçük ve daha az enerjiyle çalışmasına imkan tanımıştı. Böylece Radyo taşınabilir olmuş, piknikte, plajda, arabada her yerde vazgeçilmez bir şekilde günlük hayatın içine girmişti. Uzakdoğu ülkelerinin daha ucuz radyoları pazara sürmesiyle fiyatı da erişilebilir seviyeye inmişti. Yine de Türkiye'ye girişi 1960'lı yılların başında olmuştur. 1961 yılının Ağustos ayında, ablam izne geldiğinde, yanında bu mucize cihaz da vardı. İstanbul yapımı, Mascot marka, yaklaşık 2 kilogram ağırlıkta, 6 Pille çalışan bir radyoydu. İlk kez yakından görüyor, düğmesine basıp açıyordum. Bahçe işlerini yıldırım hızıyla tamamlayıp, soluğu radyonun başında alıyordum. Neredeyse onunla yatacaktım. Orta dalgadan çıkan İzmir Radyosu tam gün yayın yapmıyordu. Yine orta dalgadan yayın yapan İstanbul radyosu ancak geceleri bulunabiliyordu. Uzun dalga 1600 metre 182 kilo Hertz üzerinden yayın yapan Ankara radyosunu tam gün dinleyebiliyorduk. Kısa dalgadan yayın yapan Arap radyoları o kadar güçlüydü ki yakınlarındaki diğer radyoları bastırıyordu. Bir de, Sovyetlerin, Türkiye'ye yönelik propaganda yapan Bizim Radyo isimli bir istasyonu dinlenebiliyordu. Reklamlardan haberlere, arkası yarından müzik programlarına radyoyu , ablam gidinceye kadar aralıksız dinledim. Radyo,ablamın izinleri sırasında ona refakat eden bir misafir gibi aralıklarla evimizi ziyaret etti. Radyo sahibi olmak için daha 10 yıl bekleyecektim. Üniversite yıllarımın başında, Aiwa marka, kalem pille çalışan bir radyom oldu. 6 yıllık tahsilim sırasında bana eşlik etti. Diplomayı alıp askere giderken onu kardeşime hediye ettim. O kadar sevindi ki. 13 yaşındaydı. Daha önce vermiş olsaydım kesinlikle bozacaktı. O da, 7 yıl, askere gidinceye kadar kullanmış. Askerde, elinden düşürüp kırmış.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS