EYLÜL 1961 HİLAL İLKOKULU BORNOVA İZMİR ÖZEL SINIF

Eski Okulu'nda 3. Sınıfa değil de özel sınıfa kabul edilen küçük ablam için yapılması gereken şey yapılmamıştı. Okumayı, yazmayı iyi kötü beceriyordu. Akranları ilkokula bitirmişti. Okula devam etmesinde ısrar edilmesini, ben hiçbir zaman anlayamadım. Aslında orta yerde ısrar eden biri yoktu. Herkesin yaşadığı ilgisizliği o da yaşıyor, süreç otomatik pilot misali devam ediyordu. Özel sınıfın ne olduğunu merak edip, bir gün, öğretmenimden izin alarak misafir öğrenci sıfatıyla derslerine katıldım. 100 kişiye yaklaşan bir sınıftı. Bornova'daki diğer üç ilkokulun gelişim geriliği gösteren çocuklarının bir kısmı da bu sınıfta toplanmıştı. Çoğu da yurtluydu. Hatta, benim tembeller sırasında birlikte oturduğum arkadaşlarımın bir kısmı buradaydı. Hemen onların yanına oturdum. Sınıfın tamamı yıllanmış öğrencilerdi. Küçük ablamın bu durumda olması içimi burkmuştu. Bir daha gitmedim. Küçük ablamın IQ'su düşüktü. Benden küçük olan kız kardeşim bu tür durumları yaşamadı. Ablam, onu kendi evleninceye kadar yanında tutup, gözlerden sakladı. Onun tahsil durumu ile ilgili ne babamın, ne evden başka kimsenin bir fikri yoktu. Neyi ne kadar biliyor, kaçıncı sınıfa kadar devam etmiş, okuma yazma biliyor mu, bilmiyor mu konusunda bir şey bilmiyorduk. Konuda olmadı. Küçük ablam özel sınıfa atıldığında okuldan alınmalıydı. Erkek kardeşimin, 1995 doğumlu ilk çocuğu da, maalesef yüzde yetmiş oranında zihin özürlü teşhisiyle askerliğe  uygun bulunmamıştı. 10 Ağustos 2000 yılında, sığ su boğulması ile bize veda eden ablamın oğlu, annesinin olağanüstü gayretleri ile öğretmen olmuş, çok sevdiği bu meslekte öğrencileri tarafından da baş tacı edilmişti. Nurlar içinde yatsın. Geriye doğru bir değerlendirme yaptığımda, onun için de, pürüzsüz bir zekası vardı diyebilmem mümkün değil. Tahsil hayatım boyunca, bu gelişme geriliği olguları beni çok etkilemiştir. Sınıfta, öğretmenin ağzından çıkanları tüm dikkatim ile dinlerken, diğer öğrenci arkadaşlarımın sözlü anlatımlarını da can kulağı ile dinleyip, kendimce zekaları ile ilgili fikir yürütürdüm. Bence içlerinden çoğu, özel sınıf düzeyinin çok da üzerinde değildi. Ailelerinin ilgisi ve desteğiyle ilkokulu bitirdiler. Ortaokul hayatımda da, sınıf arkadaşlarım öyle aman aman bir düzeyde değillerdi. İzmir Atatürk Lisesi'ne gittiğimde durum değişti. Kimisi ile aynı sınıfta okuduğum, bazılarını da diğer sınıfta olmasına rağmen takip ettiğim bu arkadaşları burada anmadan geçemeyeceğim. Üniversite sınavı 1965 Türkiye birincisi Şahin Koçak, kardeşi Hüseyin Koçak, 2 yıl birlikte okuduğum İbrahim Avcı ve Turgut Çorlu. Lise 2'de birlikte okuduğum Cengiz Ünerdem. 3 fen- D nin 3 yıldızı: Levent Ünsal, Erginer Ungan ve Selim Körezlioğlu. Birlikte hiç okumadığım, fakat gıyabında hayran olduğum Tamer Aytimur şu an aklıma gelen isimler. Tamer Aytimur' la hiç tanışmadık hiç konuşmadık. Yengesi, mikrobiyoloji profesörü Dr Derya Aytimur'la dermatoloji ihtisası yaparken aynı klinikte çalıştık. Onunla, Tamer Aytimur 'dan sık sık bahsederdik. Lise yıllarında hafif batı müziğine, giderek artan bir ilgi duymaya başlamıştım. Radyo bulduğum her anı, bu müziği dinleyerek değerlendiriyordum. 1967 yılının yazında, ablam yıllık iznine geldiğinde, her zaman olduğu gibi, radyosuna el koydum. İzmir radyosunda cumartesi geceleri, o haftanın en sevilen 20 şarkısı sondan başa doğru çalınırdı. Hafta içinde bu sıralamayı doğru tahmin edenler arasında en yakın tahmini yapana öngörü isabeti oranında plak hediye ediliyordu. Tam tahmin eden pek çıkmıyordu. Daha doğrusu hiç çıkmamıştı. Benim dinlediğim hafta, şansıma bir kişi tam bilmişti. 100 longplay ödülü aldı. Bu, lisede 3 yıl boyunca, iftihar listesinde Hüseyin Koçak ile birlikte yeri hiç değişmeyen Tamer Aytimur'du. Tıp fakültesinde okurken, Türkiye'nin her tarafından ve Kıbrıs dahil komşu ülkelerden gelip sınıf arkadaşım olmuş arkadaşlarımın hiçbiri hakkında zeka seviyesi araştırması yapmadım. Her insana, yaradılıştan, kendi çapında hasletler yüklenmişti. Zeka apayrı bir şeydi. Kesinlikle eşit değildi. Ancak, en önemlisi, Alfred Adler'in, İnsanı Tanıma Sanatı isimli kitabındaki tespitinde olduğu üzre; onu insanlığın yararına mı yoksa zararına mı kullandığı idi.

Yorumlar

  1. Yaşar'ım
    Daha önce demiştim ya.
    Bir hayattan çok daha fazlasını yaşamışsın.
    Kalemin de çok kuvvetli.
    Bence kendi biyografik romanını yazmaya başlamalısın.
    Giriş hazır. 1879 MAKEDONYA.
    Gözlerinden öperim.
    Levent Ünsal

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS