MESLEK SEÇİMİ

27 Mayıs 1960 Cuma sabahı, sokağa çıkma yasağından habersiz, okul yolunda, kahraman askerlerimizden biri tarafından ağzımın burnumun kırılması ile hayalimdeki subay olma kararımdan sonsuza kadar vazgeçmiştim. Ama asıl ilginç olanı, bir gün sonra ne yapacağıma karar verme yani planlama yapma isteğimin kaybolmasıydı . Henüz 9 yaşını bitirmeden, o gün farkında olmadığım, fakat bugün bilincine vardığım, her günü birbirinden tamamen bağımsız, güneşin bana getirdiği ile yaşayacak, onun batışıyla o günkü bilançoyu kapayacaktım. Bu, strateji denen şeyi tamamen devre dışı bırakıyordu. Bu, belki de başıma gelen bunca belayı tam olarak açıklayan altın şifreydi. Genelde pasif,yerelde agresif olmak gibi bir şey. Yörüngemde çıkanı, alnımda yazan olarak kabul etmek. Geri vitesi olmayan bir mekanizma için çok tehlikeli ve sürprizli bir yaşam düzeni. Anne ve baba modelsiz, akrabalardan hiçbirini örnek almadan komşu ve arkadaşlardan hiç esinlenmeden ve kimseye hiç danışmadan, karşıma çıkanla hesaplaşıp,  hesabı o anda kapatan bir tarz, beni  bugün bulunduğum noktaya getirdi. Aynen, dümeni, pusulası,rotası olmayan bir teknenin, hiçbir limana uğramadan rüzgarla ve dalgalarla bütün dünya denizlerinde dolaşması gibi bir şey. Bir hedef belirlemeyenler bir yere varamıyor. Hayatına yön verecek bir anne baba müdahalesi yaşamayan biri, hayatın onu savurduğu yerlere konma durumunda. İyi tarafı keşkelerin ya da pişmanlıkların yaşanmıyor olması. Planlanmayan bir şeyin, daha iyisi ya da kötüsü nasıl olur ki? Sıra üniversiteye geldiğinde, Türkiye'de sadece 5 üniversite vardı. Puanım her tarafa yetiyor du. Hatta Ege Üniversitesi için tavan puanıydı. Ama benim işim kolaydı. Bornova'daki minik harap evimiz, seçimi tek parametreli yapıyordu. Yani bir zamanlar bütün mallarımızı bedavaya alan, babamı işsiz bırakan Ege Üniversitesi benim geleceğimdi. Hiç sevmediğim ve istemediğim bu kurum, benim eğitim yaşamımın son noktasıydı. Ön kayıtın son günlerine doğru, babam olaya müdahale edip, kayıt oldun mu diye sordu. Cuma günü son müracaat diye cevap verdim. Ağzından tek kelime çıktı. Tıp Fakültesi. Hiçbir şey hissetmedim. Ne doktorluğu ne de doktorları fazlaca sevmiyordum. Yani hevesli sayılmazdım. Ama bugün sorsanız neye hevesin var diye, şudur diyemem. Bildiğim tek şey,  hayatta savrulurken, karşıma çıkan her olay ve durumda üzerime her ne düşmüşse, pozisyonun gerektirdiği her şeyi, tam bir görev ve sorumluluk bilinciyle, hiçbir şeyi, hiç kimseyi kırmamaya özen göstererek, başımı yastığa koyduğumda beni rahat vicdanla uykuya daldıracak biçimde, elimden gelen tüm gayreti, bütün enerjimi ortaya koyarak, kendi prensiplerimle tutarlı bir biçimde yaptığımdır. Bunun tam karşılığı olan sözcük amatörlük . Hep amatördüm . Hiç profesyonel olmadım. Kendi tarzımdan bir kez ayrılıp, inşaat işi batağına çekildiğimde, tam bir kabus ve cehennemi yaşadım. Bu hatanın kabusu bugün bile hala bitmiş değildir. Babamın hedef gösterdiği Tıp Fakültesi teklifini itirazsız kabul ettim. 1940'lı yıllarda, hapse girmişti. Karısı hamileydi. İkinci çocuğu ağabeyim Ömer hapisten çıkmadan ölmüştü. 1912 Balkan Harbi'nde şehit düşen babası Ömer'i de hiç görmemişti. Babası savaşa gittiğinde birkaç aylık bir bebekti. Babamı çiftçilik yaparken hemen hemen hiç görmedim. Çiftçiliği hiç bilmedi, öğrenmedi ve yapmadı. Ya Kur'an okur, ya ibadet yapar ya da bir şeyler yazıp çizerdi. Az yer kapladığı ve hızlı yazabildiği için Arap harflerini tercih ediyordu. Latin alfabesini de yazıp okuyacak kadar iyi biliyordu. Arap harfleri ile yazmış olduğu yazılarını, 27 Kasım 1985'de öldüğü zaman, toplayıp, bir torbaya doldurdum. Okuyamadığım, şiir ya da aforizmalar olduğunu düşündüğüm bu yazıları kardeşime teslim ettim. İlkokula giderken, şiirlerinden birkaçını bana okumuştu. Hiç görmediği ikinci çocuğu için, Oğlum Ömer diye başlayıp seni Doktor yapacaktım diye biten şiiri aklımdan hiç çıkmıyordu. Tıp fakültesine kayıt olmamın sebebi, o uzun şiirin son satırıdır.

Yorumlar

  1. Sevgili Yaşar abi; çok hassas yapınla insanlığın genel yaşama şeklinden kaynaklanan bir çok sorun yaşaman, yoğun duygusal etkilenmelerin nedeni ile ülseratif kolit hastalığına neden olmuş.
    Toni'yle sohbetlerinizden tanıdığım ve sizi severek izlediğim için kendi yaşayıp atlattığım hastalığınıza çözüm önerebileceğimi düşündüm.
    Ben yüksek lisanslı üst düzey yöneticilik yapmış biri olarak 10 yıl sonunda yapı malzemeleri sektöründe şirket kurup, mobilya üretim işimi yapmaya başladım.
    14 yıl sürdürdüğüm işimde işçilerin yalanları, saygısızlıkları, bilgisizce ve öğrenmek istemezce hammaddeleri fireli kullanmaları; mal aldığım yerlerin sürekli fazla kazanç için beni yanıltmaları; ürün satmaya çalıştığım firma veya kişilerin rüşvet sistemleri, anlayışsızlıkları; benim alaylı ahşap üreticisi olmadığım için bilgisizlik hatalarım 2 kez ekonomik kriz geçirmeme neden oldu.
    4. yıldaki krizde yaptığımız borçlarımızı 3 yılda ödedik; fakat kobilerin ülkemizdeki ödedikleri faizlerle bankaları kar şampiyonu yapan olduklarını ve işletmelerin hem kiralarla hem faizlerle hem de sigorta ödemeleriyle dürüst çalışmalarının olası olmadığını yaşayarak gördüm.
    2007'de tekrar borçlanma başlayınca ''ülseratif kolit''im de başladı...
    4 yıl hastalığı çekerken bir kaç tıp toplantılarına katılıp arama konferansı benzeri etkinliklerde bilgilendim. Bir çok hastanın da katıldığı toplantılarda bu hastalığın tamamen ruhsal nedenlerle oluştuğunu ve ancak yaşama şeklini değiştirmekle iyileşebileceğini düşündüm.
    2012'de eşimin ''neden kapatıyoruz ki her şey çok iyi gidiyor'' demesini dahi dinlemeden şirketi kapattım. SGK ya 88.000.-TL borcumuzu 500.000.- TL ye çıkardılar ve 5 bankaya kredi borcumuzla milyonu geçkin borçla kişisel iflas ettim.
    Ancak inançlı ama adaletsiz ülkemizde kişisel iflas kanunu olmadığı için size benzer yaşıyorum. Size iletmek istediğim; şirketi kapatınca üzerimden silindir kalkmış gibi duyumsadım ve kendimi İstanbul dışına Ayvalık, İznik, Anadolu seyahatleriyle rahatlatınca hastalığım tamamen geçti.
    Hekimler bu hastalık geçmez görüşündeler, bana göre de tamamen ruhsal bir hastalıktır ve ilacı yaşamsal değişimlerle rahatlamadır.
    Dilerim senin de rahatsızlığın kolayca geçer; Narlıdere'ye ailemi ziyarete geldiğimde görüşmek dileğiyle...
    Saygılar,
    Fatih

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazı olmuş, Teşekkürler Yaşar Abi ... ( Matbaacı Hakan)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS