OKULLAR AÇILIRKEN DUVAR KİTABEVİ

Hasip de Hüseyin gibi, ağzında gümüş kaşıkla doğmayanlardandı. Kaybettiği babasını sevgiyle anarken , yüzündeki mutluluk,  gözlerindeki parıltıdan gözlerime yansırdı. Her ikisi hayata erken başlayıp, erken sorumluluklar, alıp erken evliliklerle, erkenden erkek evlat babası olmuşlardı. Tanıştığımızda, Duvar Kitabevi onların ekmek teknesiydi. Pazar hariç haftanın 6 günü çalışıp, ancak geçimlerini sağlayabiliyorlardı. Konak Deri ve zührevi hastalıklar dispanserinde çalışırken öğle tatillerinde misafirleri olurdum. Müşteriler kuyrukta olmazlardı. Bu da bizlere çay molası imkânını rahat rahat verirdi. Bir istisnası vardı, okulların açıldığı ilk 1 ay. Çeyrek asır önce, her okul yönetimi, o yılın kitaplarını o gün belirler, o gün ilan ederdi. Çoğu kadın, azı erkek veliler,  ellerinde çarşaf çarşaf listelerle, Kemeraltı'nda o kitapçı senin bu kitapçı benim fır dönerlerdi. Duvar Kitabevi için yılın tamamını kurtaracak bir fırsattı. Çünkü Duvar Kitabevi, velilere şöyle bir kolaylık da sunuyordu; öğrencilerin 1 yıl önce okumuş olduğu kitapları satın alıyor, onları yıldırım hızıyla tasnif edip, yeni öğrenim yılında okuyacakları kitapları ellerindeki listeye göre satıyordu. Yılın 11 ayı, kitap evinin önündeki, yaklaşık 300 metrekarelik boş alanda şimdi  kuyruklardan oluşan kalabalık, iğne atsan yere düşmesine izin vermeyecek derecedeydi. Bu yoğunluk bir ay kadar sürerdi. Kalabalığı sevmediğim için o bir ay ortadan kaybolur, hatta garantiye almak için tahmin ettiğim süreden de 1 hafta sonra uğrardım. Onlar için en bereketli zamandı. Keşke her günleri böyle olsaydı. O zaman da çay keyfimiz olmazdı. Varsın olmasındı. Zaten o kriz yıllarında en önce etkilenen sektör kitapçılıktı. O bir ay onlara biraz nefes aldırıyordu. O dönem, Hasip, oğlu Güney, Hüseyin, oğlu Çelik ve etrafta ne kadar yardım edebilecek dost tanıdık varsa hepsi bu seferberlikte askere alınıyor, görev bitimi terhis ediliyordu. Bu yoğun ayların bir tanesinin bitiminde, çay keyfimizi  yaparken, genelde yorgun bir memnuniyet yansıtan Hasip kardeşim , bu defa yorgun, hafif sıkıntı üzüntü karışımı bir mutsuzluk yaşıyordu. Seferberlik kadrosunda T...   Abi diye birisi de varmış. Bunu bana bir keresinde tanıştırmıştı. Tiyatrocu denilen tiplerdenmiş. İş bittikten sonra terhise direnmiş. Bu öncelikle  bir gönül ve dayanışma işiydi. Yoksa bol keseden para dağıtacak bir arpalık ortamı yoktu. Kaldı ki, Hasip herkese emeği oranında güzellik yapıyordu. T.....  Abi emekliydi. Vakit geçirme bahanesi ile yanaşmıştı. Hasip'in yüzü tutmamış, gelme diyememişti. Şimdi ise, T........   Abi polemik yapıyordu. Bana gel demek kolaydır ama git demek kolay değildir ayaklarına yatıyordu. Belli ki bu durum Hasip'i sıkmıştı. Hasip kardeşim ilahi adalete ne kadar inanır bilmem. Bir ara, T..... abinin ayağı kesilmiş, gelmez olmuş. Kısa bir süre sonra öldüğü haberi gelmiş. Ailesi duvar kitabevini bilmediği için, haber verememiş.Yani cenazesine katılmak bile kısmet olmamış. Yine de, bir defa karşılaşmış olduğum, bu çözülmesi güç kişiye rahmet diliyorum. Bilmiyorum Hasip hatırlar mı? Ve dilerim bu enteresan olayı eksiksiz nakletmişimdir.

Yorumlar

  1. Yüksek çözününürlüklü ve çok terabaytlı hafızan her zamanki hassas kayıtlarıyla karşımızda. İnsanın "bildiğini bilmediği" şeyler için bilinç dışı tabiri kullanılıyor. "Sen bizim ne güzel bir bilinç dışımızsın Yaşar Abi!"

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS