ÖZÜRLÜ ŞAMPİYONLAR

80'li yılların başında dermatoloji ihtisası yaparken, üçer aylık iki rotasyonumuz vardı. Biri mikoloji yani mantar bilimi laboratuvarı. Bu mikrobiyoloji anabilim dalının bünyesinde idi. Diğeri dahiliye, yani iç hastalıkları. Mikoloji rotasyonunda, çok değerli hocam Profesör Dr Emel Tümbay ile çalıştık. Hocam aynı zamanda, İzmir Atatürk Yüzme Havuzunun rutin mantar muayenelerini volunter olarak yapıyordu.  Rotasyon sırasında, numune alma işlemi için havuza gidip gelirken havuz görevlileri ile samimi olduk. Havuzda spor yapma ihtimalim olup olmadığını sordum. Özürlüler takımı ile çalışabilirsin, hatta başlarında bir doktor olması harika olur dediler. Benim için de harika olur dedim. Her biri, kendi branşında şampiyon olan bu harika insanlarla böyle tanıştım. Bunlardan, bir ayağı çocuk felci olan, Birol Özgür soğuk demirciydi. 15 yıl önce emekli olduktan beri görmedim fakat iyi olduğu haberlerini alıyorum. Hüseyin koşar, kuduz aşısı kurbanıydı. Yıllarca ensefalit ile mücadele verip nihayet bir aile kuracak kadar iyileşti ve bugün boyu ile beraber 25 yaşında harika bir kız çocuğu babası. Cenan Mafizer, tanıştığımızda üniversite sınavına hazırlanıyordu. Sağ kolu omuzdan sol bacağı kalçadan kesikti. Evlerinin yakınından geçen yüksek gerilim hattını tuttuğunda, okula henüz başlamamış oyun çağında bir çocuktu. Aylarca hastanede yattı. Doktorlar ayağına ve koluna iğne batırıp kesecekleri seviyeyi belirliyorlardı. Fakat kestikçe geri kalan kısım gangren oluyor, yeniden aynı işlem yapılıyordu. Cenan, anatomik durumu dolayısıyla, sadece sırt üstü yüzebiliyordu. Bir ayağı bir kolu protezdi. Soyunma odasından havuza kadar onu ben götürüp getiriyordum. Giyimine çok titizdi. Kol düğmesiz ve kravatsız dolaşmazdı. Grup onun bu konuda yardımcısıydı. Ama üçgen kravat bağlamasını benden başka bilen yoktu. Cenan dil tarih coğrafya fakültesini bitirip, Ankara'da Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde çalışmaya başladı. Tahminimce oradan emekli olmuştur. Fakat onunla ilgili hiçbir haber alamadım. Mehmet Fatih Temimhan, grubun Birol Özgür ile birlikte en iyi serbest stil yüzücüsüydü. Çocuk felci geçirmişti. Bir ayağını kullanamıyordu. Onunda, Birol gibi belden yukarısı Herkül görünümlüydü. Şehit Fethi Bey Caddesi'nde, bir baraka içinde kent kartlara kontör yükleyerek geçimini kazanıyordu. Otobüsler oradan kaldırılınca izini kaybettim. O da bir aile kurup boyunca bir kız evlat yetiştirmişti. Soner Özen bu grubun lokomotif tebessüm üretim merkezi idi. Bu çocuk, hastayım derken bile tebessümü eksik etmez, diğerleri gibi oda hiç ağlaşmazdı. Onlarla birlikteyken ne kaygı, ne keder, nede gam yanımıza uğrayamazdı. Havuzda ,bir gün, yahu biz böyle birlikteyken herşeye gülecekmiyiz diye sorduğumda, Soner, abi ne yapalım ortam sulu deyip kesip attı. Soner her iki ayağını da kullanamıyor iki koltuk değneği ile yürüyordu. Bu hayata gülen adam, hayatını milli piyango bileti satarak kazanıyordu. Bir saniye boş oturduğunu göremezdiniz. Bana havuzda dalmayı ve dipten yüzmeyi o öğretmişti. Hatta o günlerde sığ su boğulması olayı hiç bilinmezken, dipteyken tüm nefesimi salmamayı da bana o öğretmişti. Dispanserde görev yaparken, sık sık birlikte oluyorduk. Milli Piyango İdaresi Konak' taydı. Oradan bilet alıp İzmir'i dolaşıp satar gelirdi. Sevdiği bir kız vardı. Aşkları gazetelere konu olmuştu. Engelleri aşıp evlendiklerinde, beni ziyarete iki kişi gelir olmuşlardı. Eşi, ona layık biriydi. Bir süre sonra üç kişi gelmeye başladılar. Piyango satış işi de gelişti. Yeni Karamürsel'den bizim dispansere doğru gelen yolda, kavşaktan önce bir piyango gişesi sahibi oldular. Eşi gişede duruyor, o da gezerek piyango satıyordu. Ev satın aldılar, oğullarını kolejde okuttular. Üniversite bitiren oğlu ve kendi gibi yüzme sporu yaptı. İnanılmaz güzel bir vücudu var. Boyu da bir 80 civarında. Soner bir gün geldi. Abi işi büyütüyorum bir ortak alacağım dedi. Onu görünce hep tebessüm ederdim. Tebessüm dudaklarımda dondu. Birden, ortaklığın bu ülkede ne menem bir şey olduğunu hatırladım. Sakın ha dedim! Yine de yaptı. Ve battı. Birikimler de borçlara gitti. Ailece hediyelik eşya satarak hayatlarına devam ediyorlar. İş batmış ama aile gemisi yüzüyordu. Karşılaştığımızda eskisi gibi gülemediğimi görüp beni teselliye kalkıyor, abi seni daha iyi anlamak için pratik yaptım, başardığımı kabul et diyordu. Ama ben neşelenemiyordum. Bir gün baktım ki, gülmezsem bırakmayacak, havuzda en çok güldüğümüz espriyi hatırlattım. Arada bir katılıp ayrılanlar olmasına rağmen, havuzdaki 5 kişilik grubumuz sabitti. Çalışırken su yutmak, yüzmenin kaçınılmaz raconuydu. Soner bana dönüp, abi bu işi nasıl halledeceğiz diye sordu. Ben hallettim dedim. Hepsi bana baktı. Nasıl der gibi bakıyorlardı. Ogün havuza, günboyu su içmeden geliyorum deyince hepsi yarıldı. Ve yine güldük. Emekli olduktan sonra karşılaşmadık. Yani 2013 Nisan ayından beri. Geçende, Halkapınar aktarma merkezinde saçtan bir kulübe içinde, kontör satan kişinin Fatih olduğunu fark edince sevincimden ne yapacağımı şaşırdım. O beni, sakallı halimle hiç görmemişti. Önce tanımadı. İsmiyle seslenince tanıdı. Sarıldık. Herkesi sırayla sordum. Soner Özen'e sıra gelince sustu. Gözleri dolu 26 Nisan 2019'da kemik kanserinden kaybettik dedi. Çok acı çekerek ayrıldığı bu dünyadan, belki de çok mutlu olacağı bambaşka bir boyuta geçmişti. O, mücadele gücü ve hiç eksik olmayan tebessümüyle, ben dahil birçok kişiye ilham vermişti. Eşi ve oğlu onunla ne kadar övünse azdır.

Yorumlar

  1. Yaşar abi merhaba. Ne mutlu sana ki birçok kişinin hayatını etkilemiş, onların unutamadıkları kardeşi, abisi olmuşsun.

    Eğer kabul edersen, bir gün seni ziyaret etmeyi, yüz yüze sohbet etmeyi çok isterim.

    Selamlar. Sevgiler.

    Hüseyin Canbulat

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS