YARALI 2 BAŞPARMAKLA RESİTAL VEREN PİYANİST: ŞENİZ DURU

70'li yılların sonunda, Almanya'dan döndükten sonra, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji dalında iki yıl çalışıp dermatoloji ihtisasına geçiş yaptım. Dermatoloji kliniğindeki ilk günlerimde, takibini yaptığım, yatarak tedavi gören hastaların birisi de vergi Hakimi Cavit Duru idi. O hafta sonu cumartesi nöbetimde, sabah vizitini bitirdikten sonra rahatsızlığı ile ilgili konuşmak istediğini söyledi. Memnuniyetle kabul ettim. Dostluğumuz böyle başladı. Yatan hastalar için ziyaret saatleri her gün 13 - 14 arasındaydı. Bu ziyaretlerin birinde, iki küçük çocuk babalarını görmeye gelmişti. Onu ne çok özlemişler ki , süre bitiminde bile gitmek istemiyorlardı. O sırada kliniğe geçerken, hakim bey minik kızına; Şeniz, bak doktor amcan bir iki güne kadar çıkacağımı söyledi diyerek beni gösterdi. Şeniz ilkokula gidiyor ya da yeni başlayacaktı. Çok akıllı bir şeydi. Yüzüme sorar gibi baktı. Gülümseyerek evet dedim. Küçük çocuk pek bir şeyin farkında değildi. Oralarda koşuşturuyordu. Yıllar sonra konaktaki dispanserde görevli iken, yine Konak'taki adliyede görevli Cavit Bey ile görüşmelerimiz devam etti. Adliye, Bayraklı'daki yeni sarayına nakil edilinceye kadar, orada görevli birçok hakim ile yakın dostluklarım olmuştur. Bir gün Cavit Bey, yanında genç bir kız ile dispansere geldi. Şeniz' miş. Şeniz çok sıkıntılıydı. Her iki baş parmağında,içi sıvı dolu, kocaman 2 baloncuk vardı. Baş parmaklarındaki bir dermatolojik lezyon için, herkesin doktor olduğu ülkemizde, bir lokman hekimin tavsiyesine uyarak, ne olduğunu  bilmediği bir ilacı uygulamış. Tam bir bilgi veremedi. Ama zaten önemi de yoktu. Konservatuarda, piyano bölümünde okuyordu. Bir gün sonra da çok önemli bir resitali vardı. Bu parmaklarla nasıl çalacaktı. Hakim Bey de, canı kadar sevdiği kızı ile aynı sıkıntıyı ta içinde yaşıyordu. Tedavi önerdim ama iyileşmesi en iyi dileklerimle 1-2 haftadan önce olmazdı. Bunu söylediğimde, Şeniz'in gözlerinden yağmur gibi yaşlar boşandı. Hıçkırıklarının arasında, yarın piyano çalmak istiyorum dedi. İçindeki arzu o kadar yoğundu ki beni esir aldı. Bir şeyler yapmak istiyordum. Ama ne yapacaktım. İnsan bir makine değildi ki, 1-2 vidasını sıkıp çalıştırasın. Öğle arası yakındı. Onları odama aldım. Bekleyin dedim. 1-2 hasta vardı. Onları muayene edip gönderdim. Bu arada beynimi arı gibi çalıştırıp, onların vızıltıları arasından bir şeyler çıkarmaya çalıştım. Dispanser ortamında, küçük de olsa operasyon yapma imkanı pek yoktu. Açık bir yara, ortamdan her türlü enfeksiyonu kapabilirdi. Bu, baş parmaklarını kullanmak zorunda olan biri için, çok daha büyük bir felaket olurdu. Uygun ekipman da yoktu. Böyle durumlarda, hastaları yakındaki uygun sağlık kurumlarına yönlendiriyorduk. Ama hiç kimse, Şeniz'in o anki durumunu anlayamaz ve ona yardımcı olamazdı. Parmaklarındaki kocaman baloncukların, canlı deri ile bağlantı noktalarında kesilip alınması lazımdı . Sonra da güzel bir pansuman ve belirli aralıklarla takibi gerekiyordu. Onlara durumu anlattım. Ağrılı olacaktı. Şeniz o kadar kararlıydı ki bir anda gözleri parıldadı. Dayanırım dedi. Hakim Bey, hemen Konak'taki medikalcilerden gerekli ilaç,  bistüri ile pensi alıp geldi. O zaman gözlerim iyi görüyor. Her 2 baloncuğu tam da yerinden kesip çıkardım. Şeniz'in hiç kıpırdamaması, bistürinin sağlam deriye hasar vermemesi gerekiyordu. Ertesi akşamki konserine öylesine motive olmuştu ki, tahminimce o inanılmaz acıya gık demeden katlandı. Resmen canlı canlı derisini yüzmüştüm. O kadar inançlıydı ki, ne yalan söyleyeyim ben de ümitlendim. Öğle tatili süresinde işimiz bitmişti. O güne kadar çıkardığım en ince işçilikti. Şeniz ertesi günkü konserine beni de davet etti. Gittim. Yanıma acil müdahale icap ederse diye yedek pansuman takviyesi almıştım. Bu hazırlıktan kimseye bahsetmedim. Tedirginliğimin hissedilmesini istemiyordum. Bir davetli gibi bulunduğum yerde, aslında tıbbi destek için bulunduğumu kimseye hissettirmedim. Kendi kendime, inşallah bana, hekim olarak gerek kalmaz diyerek, Hakim Bey ile yan yana oturdum. Her ikimiz de, konseri diken üstünde izledik. O yaralı ellerle verilen konserin, biran önce ve hayırlısıyla bitmesi için dua ediyorduk. Şeniz son notayı tuşlardan alıp, o mutlu tebessümü ile reverans yaptığında derin bir oh çekip birbirimize sarıldık. Piyanistimiz kısa sürede iyileşti. Daha sonraki yıllarda piyano bölümünde akademik kariyerine devam etti. Hasip Akgül kardeşim de kendisini ailece tanır. Ama ben onun, o gün gösterdiği iradenin, çok kimse tarafından gösterilemeyeceğine olan inancımı hala sürdürüyorum. Sevgi, tutku ile birleşince insanlar acıyı duymuyordu. Şeniz O günkü kararlı ve azimli duruşunu devam ettirdi ise, bugün kariyerinde en üst kademelere gelmiştir. Piyanoyu tüm yüreğiyle seviyordu. Piyano da onu.

Yorumlar

  1. Şeniz, Fazıl Say ile yakın arkadaştır. Şeniz'in de enstrümanına olan bağlılığı Fazıl Say düzeyindedir. Şeniz, konser piyanistliği yerine hocalığı tercih etmiştir. Bu anıyı hem Şeniz'den hem Yaşar Abi'den dinlemişimdir. Film tadı var.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS