SÜRÜNÜN DIŞI

İdeal koşullar gerçekleşseydi, çekirdek ailemiz tam kadro olarak 11 kişiden oluşabilirdi. Fırtınalı denizde yelkensiz, dümensiz, motorsuz bir tekneye benzettiğim ailem, bu kadroyu hiçbir zaman için bir araya toplayamadı. Tekne kimi zaman kıyıya yanaşıyor, biri biniyor, biri iniyor, kimi suya düşüyordu. Hiçbir limana demir atmadan ve  bir hedefe varmadan, rüzgarlarla savruluyordu. Kimse, kimseyle derinlemesine konuşacak kadar bir arada olamıyordu. Konuşmaya konuşmaya, konuşamamayı öğrenmiştim. Ailenin de sosyal açıdan en zayıf halkasıydım. Ne zaman ki ilkokulun son 2 sınıfında kütüphane bana teslim edilmişti, bu iki yılda bütün kütüphaneyi okuyup, çevremdeki hiç kimseye benzemeyen bir konuşma stiline sahip olmuştum. Mümkün mertebe konuşmuyor,  konuştuğumda da sanki kitaptan nutuk veriyordum. Çiftçilik yaptığımız Bornova ovasındaki komşular ve oraya giderken karşılaştığım insanlar, gıyabımda bana talebe lakabı takarak aramıza mesafe koydu. Ben onları anlıyordum, fakat onlar beni anlamıyordu. Aradaki samimiyet sanki kaybolmuştu.Yine de, üniversiteye gidinceye kadar, yaz tatillerinde ikmale kalmış olan çocuklarını çalıştırmam için bana gönderiyorlardı. Bunu, hiçbir zaman için bir angarya olarak görmedim. Tam tersi, ilişkilerimizin kopmasını önleyen, bir yeniden kaynaşma süreci olarak gördüm. Bir karşılık da beklemedim. Fakat, takdir mi  ediyorlardı yoksa haset mi? Bunu hiçbir zaman anlayamadım. Üstünde de hiç durmadım. Zaten üniversiteye başladığımda, çiftçilikten elimi eteğimi, ister istemez çekmiştim. Bu insanlarla yollarımız ayrılmıştı. İleriki yıllarda da, fazlaca karşılaşmadık. Zaten Bornova Ovası diye de bir şey kalmamıştı. O insanların çoğu, mallarını bizim gibi ziyan etmeyip, değerlendirerek zengin olmuşlar, apayrı hayatlara yelken açmışlardı. Zenginlik, başlı başına ve doğal olarak yoksullukla farklı olmak demekti. Ovadaki o günlerden kalma hiçbir arkadaşım yoktur. Benden daha yaşlı bu insanların, çoğu da bugün hayatta değil. O zaman, henüz evli olmadıkları için sonradan olan çocukları ile de hiç tanışmış değiliz. Güncel konuşmaya her zaman yabancı kaldım. Kiminin geyik muhabbeti dediği bu iletişim türü, bana hep yabancıydı. Ama tüm samimiyetimle söylüyorum, bu benim tercihim değil, koşulların dayattığı bir durumdu. Sürüden ayrılmak istemezdim tabii. Ama böyle oldu.

Yorumlar

  1. Yaşar abi merhaba.

    Bugünlerde Halil Cibran’ın “Ermiş” kitabını okuyorum. “Konuşma Üzerine” bölümünden birkaç cümle paylaşmak istedim bu yazını okuyunca...

    “Siz, düşüncelerinizle barış halinde olmaya son verdiğinizde konuşursunuz.

    Ve kalbinizin inzivasında daha fazla ikamet edemez olduğunuzda dudaklarınızda yaşarsınız ve ses bir eğlenti ve meşgaledir.
    ...

    Ve öyleleri vardır ki içlerinde bir hakikate sahiptirler, ama onu sözcüksüz dile getirirler.
    Bu gibilerin sinesinde ruh, ahenkli bir sessizliği mesken edinir.”

    Hüseyin Canbulat

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS