1962 HAZİRAN 9 EYLÜL İLKOKULU BORNOVA İLKOKUL DİPLOMASI

Babam Suudi Arabistan'dan Hacı olarak dönmüştü. Her yıl mayıs ayında havalar ısınır ısınmaz Bornova merkez'deki evimizden ovadaki bağ evine göç ederdik. Göç etme işlemi haziran ayına kaldı. Taze hacı babam küçük ablam ve ben ovaya göç ettik. Küçük ablam o yıl özel sınıftaki ilk yılını tamamladı. Özel sınıf,Bornova'daki ilkokullarda gelişim geriliği gösterip 3. sınıftan öteye gidemeyenler için Hilal okulunda açılmış 100 kişilik bir sınıftı. Hatta mevcudu zaman zaman yüzünde üzerine çıkıyordu. Çoğu yurtlu idi. Biz kısaca yurtlu diyorduk ama kurumun adı öksüz yetim ve kimsesizler yurdu olarak bilinirdi. Okulda herkes onlara dudak büker küçük görürdü. Küçük ablama destek olmak için ona, karne alacağı gün eşlik etmiştim. Ümitli idi ama sınıfta kaldı. Ben 5. sınıftaydım. Bitirme sınavlarım vardı. 9 Eylül ilkokulu'nda 2 tane 5. Sınıf vardı. 5. A ve 5. B . Ben 1. Sınıftan itibaren hep A şubesinde okudum. Ortaokulda iken de A serisi devam etti. Ablamın sınıfta kalması beni derinden etkiledi. Babam karneye şöyle bir baktı, hiç tepki vermedi. Ablamın başarısız karnelerine alışmıştı. Ama yapması gereken onu o gün hemen okuldan almaktı. Okula başlayalı yedi yıl olmuş ,ancak 3.sınıfa kadar gelebilmişti. O da Sivas'ta ablamın ebe hemşire görevi yaptığı köydeki ilkokula devam ettiği yıllarda mümkün olmuştu. Küçük ablam okuyamıyordu. Hele matematik onun kabusu idi. Babam ekseri olduğu gibi yapması gerekeni yine yapmamıştı. Acaba okula devam ettiğinde çevresinden bir şeyler öğreneceğini mi umuyordu. Ablamın çevresinde bulduğu tek şey alay konusu olmaktı. Babam farkında değildi. Kızı artık bir genç kız olmuş ve o çağa adımını çok kötü bir şekilde atmıştı. Akranları orta okula gidiyor ya da evde oturup evlilik hazırlıklarına başlamıştı. Onun o türden pembe hayalleri de yoktu. Ayak bileğinden başlayıp dizine kadar uzanan sol bacağındaki yanık izi onu genç kızlığının arefesinde komplekse sokmuştu. Babamın bundan da haberi yoktu. Çevremizde ona bunları anlatacak kimse yoktu.Bir tek ben hissediyor, ama kimseye ifade edemiyor, dile getiremiyordum. Zaten babamla hiçbir zaman iki eşit insan gibi konuşamadık. Hatta hiç konuşamadık. Sadece emir vermeyi bilirdi. Aradan geçen 20 yıla rağmen, kendini hala orduda zannediyor gibiydi . Verdiği emirler dışında konuştuklarımız yazılmış olsaydı bir A4 kağıdını doldurmazdı. Pazartesi günü başlayacak olan bitirme sınavlarına ovadan, her zaman olduğu gibi yürüyerek gidecektim. 4 ve 5. sınıfları kütüphane kolu olarak okul kütüphanesinde geçirdiğim için, sınıfta öğrendiklerime ilaveten zihnimin içinde bir kütüphane ile sınavlara giriyordum. Yine de bir saate yakın okul yolunu heyecan katsayım yükselerek gidiyordum. Sınavlardan kimisi test kimisi sözlü olarak yapıldı. 3 hafta sürdü. Bittiğinde artık ilkokul mezunuydum. Karnelerin sol tarafında derslerin notları yazardı. Sağ taraftaki kısım ders dışı kanaati gösterirdi.  Hal ve gidiş, öğrencinin disiplin ve ahlakını belirtir ve de kesinlikle pekiyi olması icap ederdi. Herkeste pek iyiydi. Onun altında temizlik, düzen,ve diş koruma bölümleri olurdu. Diğerlerinin karnesine hiçbir zaman bakmadım. Benim karnemde bu bölümlerin karşısında tek bir kelime yazardı: Fena. 5 yıl boyunca toplamda 15 adet fena diye bir not aldım. Okulda benden başka bu notu alan kimse yoktu. Bu rekor bana aitti . Zannımca hep bana ait kaldı. Yurtlular bu konuda benden ilerideydi. Devletin eli onların üzerindeydi ve bu notları fena kelimesi ile kirli değildi. Karnemi alıp ovadaki bahçemize gittim. Babam şöyle bir baktı tepki vermedi. Ablam mahsundu. Onu öyle görünce, karneni getir bakacağım dedim. Nesine bakacaksın kaldım işte dedi. Bendeki fena denilen notların karşılığı onun karnesinde orta idi. Bir anda neşesi yerine geldi. Güldü. Gülünce yüzü ay gibi parıldadı. Zaten ismi de Gülaydı. Onunla ikiz gibiydik. Çok da benzerdik. Fizik olarak o benden çok daha iriydi. Ona derslerini ben çalıştırırdım. Öğretmenine duyduğu saygıyı aynısı ile bana da gösteriyordu. Çok temiz yürekli idi. Herkes onu çok severdi. Beni her koşulda korur, kollardı. Güçlü fiziğine rağmen şiddet nedir bilmezdi. Çok da nazikti. Normal bir ailede nasıl bir geleceği olurdu bilmiyorum. Ama bizim ailede bir geleceği yoktu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS