GÜNCELLEME ÜZERİNE 2

Blog yazmaya başladığımın üzerinden 1 yıl geçmiş. Dün gibi. Şu, kimsenin tam anlamını bilemediği, bilip de algılayamadığı, algılayıp da tam anlayamadığı 4. boyutumuz zaman nasıl bir şey. Fırsat bulursam yazmayı istediğim tül perde arkasında kalan yaşanmışlıklarım var. Aslında bunlara sisli hatıralar demeyi isterdim ancak Kerime Nadir'in çok sevdiğim bir romanı bu ismi taşıdığından ona olan saygımdan tül perde arkası isimli başlıklarla yazmak istiyorum. Uykuda mı iken yoksa uyanık iken mi yaşadığımı ayırt edemediğim hatta hatta düşünce dünyamda mı şekillendirdim dediğim bu anıların neresindeydi bilmiyorum, bir gün zamanı fark etmiştim. O gün sorulsaydı hiçbir şey anlatamayacağım zaman kavramında ilk fark ettiğim şey onun hiçbir zaman geri gelmez bir şey olduğuydu. Giden dönmüyordu.  Geri gelmez ya da geri döndürülemez denilen her konuda söz konusu zaman dediğimiz, periyotlar cetvelinde yer almayan elementtir. Gece kafamızı semaya çevirip gördüğümüz yıldızlar, gündüz kafamızı çevirmeye gerek kalmadan her yerde gördüğümüz, yaşamımızın kaynağı Güneş en az 5 milyar yıldır orada. Aklımızın almadığı bu muazzam sonsuzluk nedir sorusunu bitirmeden, dönüp içimizdeki sonsuz bilinmezlikleri hiç öğrenemeden, miniminnacık zaman sürecimizi tamamlayıp toprak anamıza dönüyoruz. 4. boyut, dünyaya gözlerimizi açtığımız anda neye mahkum olduğumuzu yani infaz hükmünü yüzümüze okuyor. İnfazın kesin tarihi belli olmadığından, mezbahaya giden canlı et kaynaklarının önüne konmuş yemleri andıran, hayat gailesi arasında yuvarlanıp mezbahaya varıyoruz. Bir gün ile bir asır arasında değişen bu süreç, zıtlaşarak, didişerek az  sevişip çok dövüşerek harcanmayacak kadar kısa ve bitecek her şey gibi son derece değerli bir zaman parçası. Mutlu olmak için onu istemek yeterli değil. Çünkü mutluluk kurgulanabilecek bir şey değil. Ona akıl yolu ile ulaşılamıyor. Ancak aklımızla şunu çok çok iyi başarabiliriz. Karşılaştığımız bir insanı nasıl mutsuz etmeyiz diye bir adım atsak ve sonrakileri de buna uydursak acaba ne olurdu? Zamanı yakalayamadığımıza göre şu kısa sürede kendimizden kaynaklanan mutsuzluklarımızı azaltarak bir toplam mutluluk iklimi yaratabilirmiydik? Yoksa insan ne yapar eder yeni mutsuzluk kapıları açar mıydı? Madem ölüme mahkumduk ve son arzumuz şu yaşam süreciydi, yolumuzun üzerindeki güzelliklere gözlerimizi niçin kapıyorduk. Zaman nasıl olsa herkesi yok edecek iken, niçin ellerimizi birbirimizin kanıyla hiç temizlenmeyecek ölçüde kirletiyorduk. Başkasından gasp ettiğimiz hakları cebimize doldurup nereye götürecektik. Geçen yıl, elinin altındaki sınırsız serveti ile insanlara sınırsız hizmet yapabilecek konumda iken tam tersini yapan para babalarından biri, 100 yaşında 1000 yıl yaşamayı hayal ederken göçtü gitti. Kalanlara selam olsun. Zaman güncellenemiyor. Çünkü o güncellemenin ta kendisi.

Yorumlar

  1. Yaşar Abi merhaba. Yine çok güzel yazmışsın. Güzel kalbine sağlık.

    Bir haftadır bloğa yazı yazmamışsın. Umarım iyisindir.

    Mutlu yıllar. Selamlar.

    Hüseyin Canbulat

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Hüseyin kardeşim,yeni yılın öncekilerden çok daha iyi geçmesini içtenlikle diliyorum. 23 Aralık 03 te çok trajik bir aşk masalında son perde indi. Zehra Ablamı, yani görüştüğüm tek akrabam olan dayımın kızını her yerini saran akciğer kanserinden kaybettik. Toparlanmaya çalışıyorum. Sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS