HAREKET ZELZELE DEPREM

Ağırlık merkezinden indirilen çekül, cismin dayanma alanının yani tabanın dışına çıktığında cisim devrilir. Yandan alınan bir darbe de cismi devirir. Ya da cisim olduğu yere çöker. Binalarda ağırlık merkezinin tabana yakın kalması yıkılmaya direnci artırır. Bu yüzden üst katlar ve çatının nispeten fazla ağır olmamasına gayret edilir.  Ablam Sivas ve Yozgat köylerinde ebe hemşire olarak görev yaparken, tatillerde, bilhassa temmuz-ağustos aylarında beni yanına alırdı. Birkaç kez Şubat tatillerini de oralarda geçirdim. 1962 - 67 yılları arasındaki bu dönem, acısını tatlısını hiç unutamadığım rüya gibi zamanlardı. Buralarda depreme hareket deniyordu. Herhalde yer hareketini kısaca böyle tanımlıyorlardı. Birçok hikayeleri vardı. Çoğu ölümle biten hikayeler. Hele bir tanesini unutmuyorum. Kadının kocası deprem esnasında yorganını kaptığı gibi çocuğu ve eşi üzerine kapanmış, oluşan yaşam alanında çocukları ve sevgili eşi hayatta kalmış, kendisi tavandaki sıra sıra kütüklerden birinin kafasına isabet eden darbesiyle o anda hayatını kaybetmiş. Köylerdeki düşük şiddetli depremlerde dahi büyük can kayıplarının sebebi, evlerin inşa ediliş biçimleri ile ilgiliydi. 1965 yılının Temmuz'unda, Yozgat Fakıbeyli köyünde kaldığımız evin yanı başındaki eve 3. kat çıkılmıştı. Birinci katta 30 baş davar vardı. Çavuş Yaşar, eşi Emine, 5 çocukları ve ikiz kardeşleri Aslan ile Yusuf hepbirlikte ikinci katta  yaşıyorlardı. Aslan, güze doğru evlenecek olduğundan 3. katı çıkacaklardı. Onun yanındaki bitişik tıpatıp aynı evde Çavuş Yaşar'ın kardeşi İbrahim Yaşar oturuyordu. Her iki evin ortak, oldukça geniş bir avlusu vardı. Bu avlu, kocaman bir kanatlı kapı ile köy meydanına açılıyordu. Her iki evin nüfusu, dede ve nineler dahil 20 civarındaydı. Ali ve Battal benim akranımdı. Yozgat İmam Hatip lisesinde öğrenci idiler. Ali'den haber alamadım Battal Köyü'nün imamlığını yapıyormuş. 20 yıl kadar önce haber gönderip davet etmişti. Aslında gitmek istiyorum ama kolit beni düşündürüyor. O kadar yıldır İzmir dışına çıkmazken, nasıl gideceğim de ayrı bir soru. Birgün, kimsesiz kalırsam Fakıbeyli köyüne yerleşirim. Köy halkından 70 yaş civarındaki herkesle davar gütmüşlüğüm, ekin biçmişliğim,  bet dedikleri göletlerde çimmişliğim, damda kar küremişliğim, harman dövüp, frik üfelemişliğim var. Beni aralarına kabul edeceklerini düşünüyorum. İkinci katın üzerideki yarım metre toprağı kaldıracaklarını düşünüyordum. 2 kamyondan fazla Toprak vardı. Tahminen 30 tonun üzerinde. Öyle olmadı. Fasulye dikilmiş tarlalarının etrafındaki, yetecek kadar kavak ağacını kesip, biçip düzeltip toprak damın üzerine 3. katın yan duvarlarını çattılar. aralarını da kendi yaptıkları kerpiçle ile doldurdular. 1 ay sonra evin çatı kiremitleri dahil kaba inşaat tamamlanmıştı. İnce inşaat diye bir şey zaten yoktu. Duvarları çamurla sıvadılar. Diğer işler gibi badanayı da beraber yaptık. Kışları çok çetin bir iklime sahip Anadolu'da, köy yerinde zemin kat çoklukla ahır olarak ve penceresiz, yığma taş ile balçık çamurdan inşa edilirdi. Bütün yükü çeken, dirençsiz ve duvarları dik bile olmayan bu eğri büğrü yapı, zayıf şiddetli bir depremde bile olduğu yere çöker, ev sakinleri tepelerindeki tavanda bulunan tonlarca toprağın toza dönüşmesi ile kalaslardan kurtulsalar bile tozdan boğulurlardı. Böyle bir enkazın altından sağ çıkabilmek büyük çaplı bir mucizeydi. Küçük yaşlarda iken bizim evde deprem için zelzele sözcüğü kullanılırdı. 1955 yılının yazında, ovadaki bağ evinde, gecenin bir vakti ablamın zelzele oluyor çığlığı ile dışarı fırlamıştık. Kayısı ağaçlarının dalları arasından gökyüzünü hatırlıyorum. Ay yoktu. Bornova küçük, İzmir uzak. Zifiri karanlıkta yıldızlar çok yakın ancak yine de yeterince ışık yoktu. Göz gözü görmüyordu. 5 numara gaz lambasını yakacak fırsat olmamıştı. Ovadaki bütün köpekler koro halinde havlıyor, onlara çakal ve sırtlanların uluması eşlik ediyordu. Hiç susmadılar. 43 yaşındaki babam, 31 yaşındaki annem, en büyüğü 15 yaşındaki ablam ve en küçüğü 2 yaşındaki küçük kız kardeşim, benden bir yaş büyük 1949 doğumlu küçük ablam ile sabaha kadar karanlıkta bekledik. Ablamın kucağında uyandığımda güneş iki adam boyu yüksekliğinde idi. Bizim evde zaman tanımlanırken güneşin batışı doğuşu ve tepedeki durumu ile ilgili sözcükler kullanılırdı. Güneş iki adam boyu yüksekliğinde dendiğinde, yazın, sabahın 9'u anlaşılırdı. O gün zelzelenin ne demek olduğunu doğrusu pek anlamamıştım. Ablam zelzele sırasında ağaçların yerlerinden oynadığını anlatırdı. 1974 yılının Ocak sonunda dermatoloji stajı yapıyordum. Tıp fakültesi 5. sınıftaydım. Bir ay önce, yılbaşında yaşadığım, yılbaşı faciasının ağırlığı omuzlarımdaydı. Aslında saat 12'de başlayan izmir radyosunun gece ve müzik programını dinledikten sonra uyumuş olurdum. 1 Şubat saat 2 de hala uyumamıştım. Radyo yayını bittiğinden, bari ders çalışayım demiştim. Pemfigüs diye bir konuyu okumaktaydım. Birden altımdaki yatağın kaydığını hissettim. Sanki deniz üzerindeki bir salda idim. Müthiş bir uğultu vardı. Deprem olduğunu anladım. Saat 02 04 idi. Uzandığım yerden kıpırdayamamadım. O güne kadar hiçbir depremi fark edememiştim. Yaşamayana anlatılabilecek bir şey değil. Geçecek diyordum. Geçmedi. 10 saniye geçmiş hareket bitmemişti. Herkes sokağa fırladı. Ortalık feryat figan. Ben dona kalmıştım. 30 saniye geçtiğinde aklım başıma geldi. Düşünmeye başladım. Karanlıkta kapıdan dar koridora çıksam, eğer bina yıkılırsa dar bir yere sıkışacaktım. Bu bina 200 yıllıktı. Birçok depremi atlatmıştı.Tavanı kollamaya başladım. Tahtalar ayrılırsa lambayı söndürecektim. Kafama yorganı çekip karyolanın yan tarafına yatacaktım. Ben planlama yaparken deprem bitti. Tam 1 dakika sürmüştü. 5.2 şiddetinde olduğu söylendi. İzmir'de 2 kişi ölmüş 7 kişi yaralanmıştı. İzmir'in dillere destan saat kulesinin üst katında hasar vardı. Yapımı 1901 Eylül ayında biten, 41 metre yüksekliğindeki 4 katlı bu şaheser İzmir'in simgesiydi. Osmanlı padişahı II. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yılında birçok Osmanlı vilayetine inşa edilen saat kulelerinden biriydi. Ancak bir Fransız mimarın tasarladığı bu estetik başyapıt benzersizdi. 70 yıl üzerinde bir süreyle Konak meydanını gezen herkese zamanı bildiren bu emektar artık emekli olmuştu. Bir süre kırık dökük, köşesinde boynu bükük kalakaldı. Sonradan tamir edildi bakıma alındı ilk günkü heyecanı ile görevini yapıyor. Biz onu çok seviyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS