BİLMEK YA DA BİLMEMEK

Akıllı bir beyne sahip olarak, bilmek ihtiyacı duyan insan, besin zincirinde olduğu gibi, öğrenme zincirinin de zirvesindedir. Bu arzunun sonucunda elde edilen kazanım olan bilgi, piyasa değeri ne olursa olsun, benim gözümde paha biçilmezdir. Bu kelimenin düzineden fazla anlamı var. Kendimde fark ettiğim ilk ihtiyaç öğrenmekti. Bilmek, öğrenmiş olmak demekti. Öğrenmenin yolu, bilgiye ulaşmanın yoluydu. Bazen kolay, çoğu kez meşekkatliydi. Çok emek istiyordu. Zeka ve hafıza da gerektiriyordu. İlkokula henüz gitmemişken, bilginin nasıl bir güç olduğunu anlamıştım. Anlat deselerdi, anlatacak kadar kelimem yoktu. Fakat bilmeden, bilgi sahibi olmadan, öğrenmeden, hiç bir şey yapılamayacağını kesinlikle biliyordum. Bunun için, beş duyunun gerekli olanını, beynin de tamamının birlikte kullanılması gerekliliğinin bilincindeydim. Konuşmazdım. Ancak her şeyi bütün dikkatimle, mümkün mertebe, uzak mesafeden izlerdim. Su motoru tamir mi ediliyor? Komşu pulluk ile çift mi sürüyor? Oduncu ağaç mı köklüyor? Kalaycı, pamuk atıcı, pamuk helvacı, ayakkabı boyacısı, duvar ustası, badanacı yani aklınıza ne gelirse izlerdim. Hatta hiç unutmam,seyretmekle olsaydı, köpekler kasap olurdu diyeni hatırlıyorum. İzlemek benim için çok önemliydi. Duyduğumu unutmazdım ama gördüğümü daha da iyi hatırlardım. Okumayı öğrendiğimde bilgiye ulaşmanın önemli bir eksiğini gidermiş oldum. Hele ki 4. ve 5. ilkokul yılında, kimsenin istemediği kitap kolu görevi üstüme kaldığında, bilginin mabedi saydığım kütüphane denilen kutsal yerle tanıştım. Okul kütüphanesi, ablamın görev yapmış olduğu köylerdeki kütüphaneler, İzmir Atatürk halk kütüphanesi, İzmir milli kütüphane, Ege Üniversitesi kütüphaneleri, yedek subay öğrenci iken Samsun'daki alay kütüphanesi, Almanya'da ihtisasta iken hastane kütüphanesi, çalıştığım kurumlardaki kitaplıklar artık benim mekanım olmuştu. Son mekanım, sevgili Hasip kardeşimle tanışmama  da vesile olan Duvar Kitabeviydi. Bilmek Evren'le özdeş bir şey. Bunun da onun gibi sınırı yok. Bilmek, bilmemek, bilmediğini bilmek, bilmediğini bilmemek, yanlış bilmek, doğrusunu bilmemek bu kelimeyle oynayarak sabahı edebiliriz. Şimdilerde çok kolay ulaşılabilir olan bu şey, öncesi çok zordu. Yani bir telefon kadar yakında değildi. Onu bugünkünden çok daha değerli kılan şey ise, sadece ve sadece istek ve emeğe indeksli oluşuydu. Yani bugünlerde bilgi kirliliği denen şeye bulaşmak, o gün için, bugünkü boyutlarda değildi. Aslında böyle bir kelime bu günlerde ortaya çıktı. O devirde, sadece bilmeye aşık insanlar ona ulaşıyordu. Onlar da, bunca emek verdikten sonra ulaştıklarını kirletmek gibi bir amaç taşımıyorlardı. Bilgi kirliliği bir virüs. İnternet kullanılalı beri her eve girdi, herkese bulaştı. Ben, bilinçli olarak bu virüsü yayanları, lanetliyorum. Bu virüsten kurtulmak öyle kolay değil. Bir şeyi yanlış bilmek, hiç bilmemekten çok daha kötü. Çünkü doğru olarak bilip de yanlış yapmak çok kötü sonuçlar veriyor. Her zaman telafisi de mümkün olmuyor. Tembellik ile  bu virüs, kol kola geldiğinde, insanoğlunun başka belaya ihtiyacı kalmıyor. Bilmediğini konuşmak. Öğrenmeden öğretmeye kalkmak. Bir günde alim olmak. Ahkam kesmek. Günün trendleri bunlar. Çünkü tembellik kolay. At Atabildiğin kadar. Kim tutarsa kar olur. Yalandan kimse ölmez derler ama, yanlıştan ölen çok. Hele şu günlerde bilgi kirliliği, ama kasıtlı ama kasıtsız, o kadar tehlikeli ki, söyleyeni telafisiz vebal altında bırakıyor. Şu salgın günlerinde televizyonlara şöyle bir baktım da, kamerayı her gören ağzına geleni ağzından çıkarıyor. Hiç bilmeyenler, daha doğrusu hiç bilmediğini bilmeyenler öyle şeyler söylüyor ki, tahammül edemeyip kapatıyorum. Bu salgının bir proje olduğunu düşünüyorum. Almanlarla 1 yıl yaşamış bir kişi olarak, en az ölüm oranı ile atlatacaklarını zannediyorum. Çünkü kırmızı ışıkta geçmiyorlar. Okur yazarlık indeksleri 15 yıl. Orada ölenlerin çoğu da maalesef soydaşımız. Bizim öğrenim indeksimiz 5 ve yeşil ışıkta geçmiyoruz.

Yorumlar

  1. Sevgili Yaşar Abi, hepimiz, bütün canlılar, ölümü bir gün tadıyoruz, ama bilgi ve bilme, okuma ve yazma, düşünebilme ve somutlukları soyut oyunlara dönüştürebilme uğraşısı ne yazık her ölümlünün tadabildiği şeyler değil! Düşünmenin ve iyi ifadenin örnekleri bu yazdıklarınız. Bunları okurken hissettiğim şey yalnızca kendimi iyi hissetmek değil. İlgimi, odaklanmamı, hevesimi, olumlu olana vurguyu çoğaltması da değil. Bu güzellikler yazılarınızda gördüğüm düşünme sanatının belki yan ürünleri. Esas getiri hiçliğin kuru çeşmesinden akmaya başlayan yeni durumlar, yeni olaylarda ve kaosun anlamlı biçimlere, bağlantılara, örüntülere dönüşmeye başlamasında. Ve beni de (burada olduğu gibi küçücük de olsa) düşünme ve yazma hevesine sokmasında...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yan yana kullanıldığında, birbirinin etkisini arttıran ilaçlar için sinerjik kelimesi kullanılıyor. Bağbozumu günlerimde, yazdıklarım, yazacaklarına teşvik oluyorsa ne mutlu bana.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS