14 MAYIS NE GÜNÜ?

Doğan Güneş ile başlayan her gün kutsaldır. Her güne,  ayrı anlam yüklemeye hazır bir dünyada yaşıyoruz. 1960'lı yılların sonunda, mimarlık, mühendislik, eczacılık, diş hekimliği dalları, gelecek vadeden, ve fakat sermaye de gerektiren branşlar olarak varlıklı kesimin ilgisini çekiyordu. O yıllarda ülkemizin 5 üniversitesi vardı. Onlara ait fakültelerde, bu branşlar kısıtlı sayıda öğrenci alabiliyordu. Genel üniversite giriş sınavı, talebin çokluğu ile, tam bir sırat köprüsüydü. Çoğu kolej mezunu, elit tabaka çocukları bu sınavlarda başarı gösteremiyor, üniversite yüzüne de hasret kalıyordu. Sermayesiz üniversite mezunları, devlete kapılanıyor, ya da yurt dışına kaçıyordu. Özel yüksekokullar, 1968 yılından itibaren, bu boşluğu doldurmak için, Yakın Doğu Eczacılık ve Diş Hekimliği, Buca Mimarlık Mühendislik Akademisi vs isimleriyle, bir anda yerden mantar gibi bitirverdiler. Özel üniversite işi yürümedi. Bunlar devletleştirildi. Üniversite sınavını kazanamamış, bir sürü iyi aile çocuğu, rüyasında bile göremeyecekleri üniversite diplomasını kapıp yedek subaylığı hakettiler. İşte o yıllara atfen, asıl kuruluş tarihi 14 Mayıs 1839 olan eczacılık eğitimi, 1968 yılı baz alınarak, ülkemizde eczacılık günü olarak anılır. Bileğinin hakkıyla üniversite sınavını kazanıp eczacı olmuş kardeşlerimi kutluyorum. Benim, asıl, 14 Mayıs dendiğinde gönül birliği kurduklarım çiftçilerdir. 14 Mayıs 1946'da, uluslararası tarım üreticileri federasyonu, İFAB kuruldu. Kuranlar, dünyayı yöneten gücün sol eli, sağ eli savaş sanayii. Her şeyi onlar yapıyor. Bunu da onlar kaptı. Makine tarımı ile dünyayı doyuruyorlar. Daha doğrusu sömürüyorlar. Herkesin bildiği, ancak karşı koyamadığı bir sürü yanlışı yapıyorlar. Ben makinalara karşı değilim. Ama, makinesi olmayan, el emeği, alın teri ile, canını ortaya koyarak, açlığa karşı savaşıp, ailesini hayatta tutmaya çalışan çiftçilerden yanayım. Teknik ne kadar gelişirse de, bazı üretim biçimleri ilk günkünden farksız. Bu geleneksel çiftçilik, bir şekilde, insanlar yaşadıkça sürecek. Aynı amacı gütmekle beraber, hayvancılık, çiftçiliğin karşısında saf tutmuştur. Temel fark, felsefelerindedir. Hayvancılık çobanların, tarım çiftçilerin tarzı olarak ezeli ve ebedi bir savaş sürdürülür. Hayvancılık da, saltanatının büyük kısmını, dünyanın sahibi güçlülere kaptırmıştır. Yine de, gelenekselliğin devam ettiği hayvancılık da nefes almaya devam ediyor. Dünya nüfusunun dörtte üçü çiftçi ve çoban. Çiftçiler, boğazı tokluğuna çalışan, toprak sevdalısı savaşçılar. Bir kısmı köle statüsünde. Toprağı olmayan çiftçi, köleden başka nedir ki ? Bana, mesleki yönden kendini ne görüyorsun diye sorsalar, tereddüt etmeden çiftçi derim. 15 yıl kadar çiftçilik yaptım.  Henüz yürüyordum, ama kendimi çiftçi olarak görüyordum. Savaş felsefesinin anayasasını çobanlar yazmıştır. Onlar yaşam biçimi olarak kan akıtmaya yatkındır. Yani tam savaşçıdır. Hayvanları için ot  bulmaya mecbur. Doymak için ürettiği hayvanları kesmek zorundadır. Savaşmak zorunda kaldığında, akan kanı görüp de kaçmaya kalkışmaz. At sırtında doğar ölür. Toprağın üzerinde kendiliğinden biten otlar, onun gideceği güzergahı tayin eder. Toprakla güreşmez. Ona bağlı değildir. Ona, yerleşmez. Çok gariptir, Dünya tarihini yazmamış, ama yazılmasında baş aktör olmuştur. Göç, onların icadıdır. Barış kavramının mimarı ise çiftçilerdir. En büyük düşmanları toprak, aynı zamanda en büyük dostlarıdır. Gözleri, havanın ne yapacağı ile ilgili olarak semada, elleriyle toprağın bağrını delip, ekmeklerini taştan çıkarırlar. Veysel, benim sadık yarim Kara Topraktır sözünü boşuna söylememiştir. Çiftçiler için toprağın anlamı tam olarak da budur. Doyurmasada, elleri ayakları nasırlı, güneş gören her yeri buruşuk, erken yaşta ihtiyar görünümlü, enseleri güneşten baklava baklava kırışık, kaygılarına, ümitlerini katık etmiş bu insanlara topraktan başka dost yoktur. Koşullar çetinleştiğinde, güçlülerin değil,sadece ve sadece yardımlaşanların hayatta kalacağını, en iyi çiftçiler bilir. İstisnaları dışında, çiftçiler birbirinin kuyusunu kazmaz. Bornova ovası'nda çiftçilik ölmemiş olsaydı, çiftçiliğe devam ederdim. Yaşam tarzı olarak, bana en uygun olanın, çiftçilik olduğunu bugün artık biliyorum. Ama aile yapım ve kader, beni çiftçiliğin uzağına itti. Çiftçi kalsaydım, daha doğrusu annem ve babam çiftçi olsaydı herhalde daha mutlu olurdum. Onlar çiftçi değildi. Ve hiç bir zaman çiftçi olamadılar. Bizim ailede, kaçıp kurtuluncaya kadar büyük ablam, intihar edinceye kadar küçük ablam, kaçırılıp tecavüze uğrayıncaya dek küçük kız kardeşim, üniversiteye gidinceye kadar 15 yıl ben, 1982 yılında askere gidinceye kadar, 10 yıl süreyle 9 numaralı kardeşim Yavuz kadrosu ile, yarım yamalak, çiftçilik oyununda debelendik. Yaptığımız işi hiçbir zaman tam bilemedik. Bilenimiz yoktu ki. Etraftan ne görsek onu yapıyorduk. Ben, kendi yorumumu, arada bir kattım. Ama otorite babamdı, hiç bilmediği bu işte bize yanlış akıllar veriyordu. Bizi kendi halimize bıraksaydı çok daha iyi iş çıkarırdık. Çünkü, toprak kendi ile oyun oynayıp alay edenleri sevmez. Çok dakiktir. Yapılması gereken her şeyi zamanında yapman gerekir. Yoksa seni aç bırakır. Yaşamış olduğumuz açlık, acı, ailenin iyi yönetilememiş olma şansızlığıdır. Toprakla güreşmek bir sevda işidir. Öylesine güzel ve dürüst bir rakiptirki, siz faul yapmazsanız, size asla çelme takmaz. Sizi güldürmese de öldürmez ve kimseye avuç açtırmaz. Doktora da muhtaç etmez. Bugünlerde herkesin dilinde dolaşan sağlık için spor, onun size ekstra ödülüdür. Çiftçilerde obezite olmaz. Erken yatar erken kalkarsınız. Zaten buna mecbursunuz. Yorgunluğunuz en etkili uyku ilacı. Yapmış olduğunuz hasat, boynunuza şerefle taktığınız madalyanızdır. Herkesin şikayet ettiği, soğuk, sıcak, yağmur, kar, rüzgar, toprakla savaşırken sizin takım arkadaşınız olur. Elinizden gelen her şeyi yaptıktan sonra, ellerinizi göğe açıp dua edersiniz. Çünkü sığınacağınız başka bir kapı yoktur.

Yorumlar

  1. Ta başından beri dünyayı kuran, besleyip büyüten Habilcilerdir. Kabilciler Tanrıyı da (ona tahıl değil de et sunarak) kandırıp bütün büyük güçlere sırtını dayayarak, kan akıtarak beslenmeyi dünyaya kabul ettirdiler. Çifçilerin büyük öncüsü Habil barışçı, toprak dostu bir muhteremdi ancak bir komplo ile katil ilan edildi. Oysa hayvanlarla aramızdaki bağın katili olan Kabil gerçek suçluydu. Şimdiki ardılları da ne yazık bu kaderi değiştirip bu 'kötü kaderden' kurtulamıyorlar. Çifçiler acı çekmeye devam ediyor. Dünyayı yöneten kaba güç Kabil'i mazlum göstererek kendini meşrulaştırmayı, her daim haklı göstermeyi sürdürüyor. Yaşar Abicim senin din bilgin benden kuvvetlidir, bu din öykülerinde hep bir terslik yok mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşar'ım. Hasip beyin paylaşımı bana da çok ilginç geldi. Ama benim de din üzerine konuşacak kadar esaslı bir birikimim yok. Ben de senin yorumunu merakla bekleyeceğim.

      Sil
    2. Sevgili Hasip, insan soyunun ilk katili olan Kabil ile, ağabeyi tarafından öldürülen Adem'in ikinci oğlu Habil olayını ilk kez, 1957 yılının ilkbaharında, şimdilerde isabey camii olarak bilinen, Bornova büyük cami de, teravih namazı öncesi verilen vaizde dinlemiştim. 63 yıl önce Ramazan yine bu mevsim ve nisan ayındaydı. Haset yüzünden işlenen bu cinayet, ilkokula gitmeme bir yıl kala, minik beynimi epey bir meşgul etmişti. Katil Kabil olayı Tevrat ve incil'de de anlatılır. Kur'an'da, el Maide suresinin, 27-31 ayetlerinde isim verilmeden bu olaydan bahsedilir. Bir ağabeyin kardeşini öldürmesi olayı beynimde hiçbir zaman için kabul bulamadı. 3 kız 3 oğlan 3 yeğen kaybetmiş biri olarak, bunu kendime izah edemedim. Bu olay, dünya şahinleri'nin, dünya güvercinlerini pençeleme felsefesine temel olarak, her türlü esnetilmeye uğratılmıştır. Mademki Adem'in çocuklarıyız, yani kardeşiz, buradaki ibreti örnek almalıyız. Kan akıtmak isteyen önce parmağının ucunu jiletle hafifçe kessin. Sonra tekrar konuşalım. Her canlının her hücresi kutsaldır. İnanmayan mikroskop altında o muhteşem mimarlığı incelesin. Dünya 200 yıldır, dolar ve sterlini basan güç odağının elinde. Her türlü pisliği yaparak, gücünün kaynağı, faiz sistemini sürdürüyor. Kur'an'da faiz yasaktır. Faiz emeği ezer der. Bunu yazarken, faizin kelepçesi bileğimde daha doğrusu boğazımda. Senin de öyle. Bankanın kapısından giren herkes bu çamura bulaşır. 37 yıllık memuriyet hizmetimin karşılığı emekli maaşımı nereden alıyorum? Elimden ne geliyor?. Hiç. Bu vesile ile senin ve ailenin bayramını kutluyorum. Gözlerinden öperim. Ölüm her yerde kol geziyor. Görüşemezsek hakkını helal et. Benimki sana anamın ak sütü gibi helaldir. Sevgiler.

      Sil
    3. Sevgili Levent, Hasip kardeşimin yorumuna karınca hızı ile yazarak cevap verdim. Senin yorumunu henüz görmemiştim. Ben yazımı bitirdiğimde, senden gelen yorumu gördüm. Bu yıl Atatürk lisesi pilav günü herhalde olmadı. Covid 19 böyle istedi. Tüm içtenliğimle, senin ve ailenin bayramını kutluyorum. Varsa, sana hakkım helaldir. Senden de helallik istiyorum. Gözlerinden öperim. Sevgiler.

      Sil
    4. Yaşar'ım. Bizler en kaliteli okullarda, (İzmir Atatürk Lisesi, Ege Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi) neredeyse bedava okuduk. Ben İ.T.Ü de aldığım 350T.L kredi ile yaşamımı pekala sürdürebildim. Yurt 40 TL, bir öğün yemek 2 T.L idi. Yani tüyü bitmemiş yetimlerin vergileriyle okuduk. Milletimiz bize hakkını helal etsin. Sende benim ne emeğim olabilir, hiç bilemiyorum, yoktur deyip senin güzel dileğini geri çevirmek te istemiyorum.
      Ama bu nereden çıktı, şimdi bunu merak etmeye başladım. Sağlığın yerinde değil mi?Gözlerinden öperim. İyi yürekli, hayatı roman, bilge kardeşim benim.

      Sil
    5. Sevgili Levent, dünyaya gelmiş her canlının, birbiri üzerinde hakkı ve hukuku vardır. Yaşadıkça dünya kullanım hakkı, hepimizindir. İlkokula başladığım yıl, çocukluk hastalıklarının tamamını yaşadım. Hepsini okuldan aldım. Okullar bittikten sonra, bu hizmeti bana muayene ettiğim hastalar verdi. Yani H1 N1 virüsü beni hiç pas geçmedi. 35 yıl önce hekimlerin koymuş olduğu kolit teşhisi ile gelen bu kronik hastalık, sinsi bir şekilde hala varlığını sürdürüyor. Gelip gitmeyen bir hastalık. Tabii ki daha kötüleri var. Buna da şükür. Aslında, her aldığımız nefes, sadece ve sadece sondan bir öncekidir. Ölüm herkese şu sıralar çok yakın. Yaşı ileri olanlara daha da çok. Geleceğin, öncelikle evlatlarımıza, onlar üzerinden de bize güzellikler getirmesi dileğiyle gözlerinden öperim. Sevgiler. İyi bayramlar.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS