5 EKİM 2014 ALİKEMAL BEY

 Dilerim herkesin 5 Ekimleri olsun. Tüm dünyanın. Hatta, nefretimin hiç eksilmediği Ermeniler'in, Sırplar'ın, Bulgarlar'ın, Yunanlılar'ın, Ruslar'ın ve İngilizler'in bile böyle günleri çoğunlukta olsun. Yaşamak için, coğrafyalarından kopan göçmen çocukları, geleceklerini göremeden, Aylan bebek gibi sahillerimizdeki kumsallara vurmasın.  XX kromozomlarını vermek bir kadını anne yapmaya yetmeyeceği gibi, XY kromozomu ile katkıda bulunmak da, erkeği baba yapmaz. Nereden biliyorsun diyecek olanlara cevabım, kendimden biliyorum demek olurdu. Anne baba olmayı öğreten bir okul yok. Okul çok da, hiçbiri bunu başaramamış. Bu rütbeye layık olanlar, bunu kendi ailelerinde, sülalelerinde, çevrelerinde öğreniyorlar. Emekli matematik öğretmeni Ferhan Güler, olağanüstü bir annelik sınavı verdi halen veriyor. Onu böylesine ideal bir anne yapan, her iki taraftan Girit göçmeni olan ailesiydi. Göçler arkasında kırık hayatlar bırakır. Parçalanmış aileler, yürek yakan öyküler. Ancak Yunan katillere bazen teşekkür borçluyuz. Girit'te öylesine büyük bir hırsla katliam hazırlığında oldular ki, Türkler, oradan kurtulduklarına şükür etmekten  orada kalan dünya mallarına, burada battıkları yokluk ve sefalete üzülmeye fırsat bulamadılar. Ve birbirlerine sıkıca sarılıp, hem ülkelerine iyi vatandaş, hem de çocuklarına iyi anne ve babalar oldular. Bu da, onları ülkenin en üst düzey göçmenler sınıfına yükseltti. Bugün Türkiye, Ortadoğu'nun en üst düzeydeki ülkesi konumunda ise, bunu öncelikle Balkan göçmenlerine borçludur. Onların yüzyıla yakın, olağanüstü hayatta kalma mücadeleleri ve  bilinci bizleri bu noktaya getirdi. Ben, yazılarımda zaman zaman dile getirdiğim ultra trajik bir yaşam sürdüm. Sürmüş olduğum yaşam, her saniyesi ile, sadece hayatta kalabilme mücadelesi idi. Çünkü aile desteği yoktu. Kasten olmasa da, tam bir aile kösteğinden bahsedebilmek mümkündü. Babam, baba olmayı bilmiyordu. Çünkü bir babası olmamıştı. Mart 1912'de dünyaya geldikten birkaç ay sonra, babası Balkan Harbi'nde Bulgarlara karşı savaşırken şehit olmuştu. Şehit mertebesine ulaşanlar, baba rütbesinden, zorunlu olarak müstefi oluyorlar. Bu da, o ailede en az 100 yıl sürecek arızalara sebep oluyor. Peki, babamdan öğrenecek nem kalmıştı. Burası önemli. Çünkü, her şeyi hatırlamaya başlamış olduğum 1955 yılından beri, babamın hatasayarı olmuştum. Çevresinin dışladığı, bu biçare öksüzü savunmak gibi bir garip misyon da sırtımdaydı. Babam bana çok az şey öğretti. Ondan, seçerek öğrendiklerim, karakterime çok şey katmıştır. Ancak, bunların arasında nasıl iyi baba olunur sorusunun cevabı yoktur. Bir de nasıl sorumsuz baba olunmaz, sorusunun cevabını kesinlikle babamdan öğrendim. Kendi kendime düşünürken, küçüksezar diye bahsetmiş olduğum oğlum, babalar günü isimli yazımda yapmış olduğum şeref listesine girerken, babam ve oğlu bileğinin hakkı ile bu listenin dışında kalmıştır. Sezeryan ile doğduğu için, kendimle sınırlı dünyamda, dillendirmediğim ve ilk olarak da burada yazdığım bu lakabı duyduğunda bana sinirlenecek biliyorum. Bu, benim mizah anlayışımın bir parçası ve belki de nasıl iyi bir baba olunmaz sorusunun cevabı. Oğluma, oğlu ile olan ilişkilerinden dolayı imreniyorum. Küçük Sezar'a, Mehmet ismini, 27 Kasım 1987 de alzheimerdan vefat eden babam Hacı Mehmet Niyazi Güler koydu. 23 Mayıs 2010 yılında evlenmiş olduğu, her iki taraftan Bulgaristan göçmeni, sevgili kızım İlmiye, 5 Ekim 2014 te, ona nur topu gibi, altın sarısı saçlı, gök mavi gözlü bir erkek evlat verdi. Son zamanlarda trend olan, planlı programlı, ağrısız sezaryenle törensel bir doğuma itibar etmedi. Çocuğun bağışıklık sistemini güçlendirme konusunda, çekilmesi gereken ağrılara sebat ile katlandı. Bu, bu fedakarlığı göstermeyen annelere kapak olsun. Emekli matematik öğretmeni Ferhan Güler, karar verme konusunda her zaman sıkıntılıdır. 5 Ekim 2014 yılında, nine olduğunu haber alır almaz, yıldırım gibi yerinden kalkıp hazırlandı, İzmir otogarından Aydın'a ulaştı. Kolit hastalığı ipimi oldukça kısaltmıştı. Kapı komşusu mesafelere bile öyle kolay kolay gidemiyordum. 10 yıldır Aydın'da oturuyorlar. Oğlum Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat fakültesinde akademisyen. Bu süre zarfında, annesi her yıl 5-6 kere onları ziyarete gider. Ben ise, bunun ancak onda biri kadar gidebildim. Daha çok onlar bizi ziyaret ediyor. Pandemi döneminde, hiç yan yana gelemedik. Aile, yeni doğmuş çocuklarına Kemal ismini uygun gördü. Çok minik bir pürüz vardı. Ona bu ismi kim verecekti? Ben oğlumu pek tanımıyordum ama o beni neredeyse hiç tanımıyordu. Ben, isim verme seremonisini, babamdan, 8. Çocuğuna Ali Ramazan ismini verirken, 1961 yılının Şubat ayında görüp öğrenmiştim. Babam farkında bile değildi. Ama bunu bana öğreten oydu. İsmini ben koyarım dedim. Oğlum, isim koymasını bildiğimi bilmiyordu. Şaka yapmam bilir. Rahatladı. Kalkıp Aydın'a gittim. Bu minicik canlı harika bir şeydi. Sakarlığımdan hep korkarım. Tüm dikkatimi toplayıp kucağıma aldım. Kıbleye döndüm.  Ağlarsa ne yapacağım diye korkarak, ezan ve kamet eşliğinde sağ kulağına ismini söyledim. Hiç ağlamadı. Babam, babasının kulağına ismini söylerken, Mehmet ismine bir de Ali eklemişti. Yani Mehmet Ali. Ben ismin başına ekledim. Nüfusuna yazılmadı ama ben ona Ali Kemal Bey diyorum. Arnavut ninemin torununun torunu, Erzurum bebeği, hiç kimsesiz Nafiye ninemin torununun torunu Dr. Mehmet Güler'in oğlu Ali Kemal Bey bugün 7 yaşına bastı. O şimdi Aydın'da biz yine izmir'deyiz. Salgın bitmedikçe de yüz yüze görüşemeyeceğiz. Evlatlarımız bize ve yaşantımıza anlam katıyor. Ali Kemal Bey ve dünyanın tüm çocuklarına, sağlık, mutluluk ve de çocukların ölmediği öldürülmediği sevgi dolu bir dünya diliyorum. Analı babalı büyüsünler.

Yorumlar

  1. Torununuza ve yıllar önce henüz master öğrencisiyken İzmir'de bir gece bateri sololarını da dinlediğim Dr. Mehmet'e sevgi ve selamlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Hasip kardeşim, mutluluğun bir bilançosunu yapmış olsaydık, elimizdeki tek sermayemiz evlatlarımız olurdu. Halkımızın tabiri ile, sahip olabileceğimiz tek kazanç, evlatlarımızın sermayeleri olan torunlarımızdır. Görebilmiş olduğum için çok mutluyum. Başta sen olmak üzere, tüm sevdiklerim için de, arzu ediyor ve diliyorum. Gözlerinden öperim sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS