BİYOGRAFİ

 İnsan hayatını anlatan eserlere  biyografi diyoruz. Kendi hayatını yazarsan otobiyografi oluyor. 53 yıllık arkadaşım Levent Ünsal, hiçbir zaman, benden esirgemediği yorum katkılarından birinde, hayatımı romanlaştırmamı tavsiye etmişti. Bu konu üzerinde çok düşünmüşümdür. Hatta bundan 15 yıl önce, yani 55 yaşımda iken, bismillah deyip başladım. Konak Deri ve Zührevi hastalıkları dispanserinde çalışıyordum. Çok yağmurlu bir gündü. Öğle arasında dışarı çıkamadım. O aralar Hasip Akgül kardeşimle, öğle tatillerimiz de, 1998 yılında yazmış olduğu, deneme türündeki, 2. kitabından sonraki kitabı üzerine konuşmaktaydık. Mesai arkadaşlarım yemeğe çıkmışlardı. Ben zaten yemiyordum. Şemsiyem de yok ıslanmıyayım dedim. Odamdaki, 80 yıllık kitap dolabımdaki, ön tarafı basılı arka tarafları boş A4 kağıtları, elindeki kalem boş duracağına üzerime bir şeyler çizse fena mı olurdu der gibi geldi bana. 150 sayfa kadardı. Ne çizeceğim ki, ya da yazacağım? Masama oturdum. Yazmaya başladım. Muayene başlayıncaya kadar devam ettim. Alınmasınlar. Ancak cildiye hastaları biraz ekabirdir. Çoğu da acil değildir. Ogün, yağmur var diye normalinin yüzde onu kadar bile hasta gelmedi. Elimdeki kalem durmadan yazıyordu. O gün, poliklinikte çalışan Şerife hemşire hanım, hasta var  demek için odama gelip, hayrola doktor bey siz reçete dışında yazarmıydınız diye sorduğu zaman, elimdeki kağıt destesinin yarısına gelmiş olduğumu fark ettim. Kalem durmuyordu. Kağıtlar bitti. Mesai bitmemişti, yağmur da dinmemişti. Ne yazdığıma şöyle bir baktım. Elim bana sormadan hayatımı yazıyordu. Doktor yazısı. Haliyle okunmuyor. Ama biraz önce yazdığım için, ön hafızamda  henüz silinmemiş. Zar zor ne olduğunu çıkartıyorum. Roman yazma tekniği, ben yazdım oldu diyecek kadar basit bir olay değil. Ben de zaten, onu bilmiyorum. Hiçbir kalıba girmeyen, doğaçlama bir şeyler karalamışım. Karşıma kendimi alıp, kendimle konuşmuşum. Üstelik de bunu telefonda yapmışım. Olmayan cep telefonumda. Şerife hemşire hanım bir ara, şaka yollu sordu bitti mi diye. Ben de çöp sepetini gösterdim. Yazdığım roman tutmadı. Çöpe attım. Yazarlığı da bıraktım. Başlamadan biten yazarlığım için birlikte gülüştük. Her hayat bir roman. Yazılmamış olanıyla, okunmamış olanıyla. İlk sayfasını sizi doğurtan ebe, son sayfasını sizi yıkayan imam yazıyor. Yazarın hayatını anlatmıyor ise, onun kurgusunu anlatıyor. Yani beyninde konsantre olup, kağıda akıyor. En kolayı biyografi . Çünkü hayal gücüne gereksinme duymuyor. O zaman da sanat olmuyor. İnsanlar gerçekleri yalandan daha çok sevmez. Öyle olsaydı sanat olmazdı. Yalanlar, hayal dünyası'nın mahsulleri. Gerçekte yok. Ama varmışçasına insanları heyecanlandırıyor. Salt gerçek, kabul görse de, talep görmüyor. Biyografi de öyle. Sanat eklemek lazım. Bu da bende yok. Bu işin üstesinden gelemeyeceğimi anladım. İşi gerçek ustalarına bırakmak lazım. Her eser ehlini istiyor. Belki birilerine faydası dokunur diye, tecrübelerimi de aralara katarak bu blogda yazmaya başladım. Blog demişken, bu yazdığım telefon devamlı zorluk çıkarıyor. Yazımı yazıyorum, onunla kavga mı ediyorum anlayamadım. Şu son zamanlarda yeni bir huy çıkardı. Yazı yazarken donup kalıyor. Açıp kapıyorum, bambaşka şeyler yazmış. İçimden, alıp yere çalmak geliyor. Öfkemi frenliyorum. Telefon benim değil. Şöyle elim bol olsa frenlemeyeceğim. Teknolojinin bu kadar gerisinde kalırsan olacağı budur diyerek kendimi paylıyorum. Belki de, telefon, onu sevmediğimi anlayıp, beni sabote ediyor. Halbuki ne çok anlatacak şey var. Vakit daralıyor. Demans ve nice daha kötüleri kapıda sıraya girmiş bekliyor. Bu çabalarıma bir de lakap taktım: Karınca adımı ile Ay'a Seyahat.



Yorumlar

  1. Yaşar'ım dervişim . Burada yazdıklarının tümünü beğeniyle okuyorum.
    Önce, roman konusunda, asla bir bilen söz sahibi olmadığımı beyan ederek, şöyle devam etmek isterim.
    Ancak başta Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, olmak üzere bir çok memleket yazarımızın ve bir çok yabancı yazarın bir çok romanını okudum. Yani bir göz dolhunluğumun ve beğeni düzeyimin olduğunu ileri sürebilirim.
    Bu durumda benim naçizane fikrimin ince gülüne göre (bu deyişe bayılıyorum) Yaşar'ım:
    senin yazı biçimini, özünü, ve ana fikrine kattığın, felsefi ve sosyolojik derinlikleri ben çok beğeniyorum.
    Sen romanını parça parça yazmaya başlamışsın bile.
    Bence bu yazdıklarını toparlamak ve eksiklerini tamamlaman kalmış.

    YanıtlaSil
  2. Yaşar'ım buna lütfen bir bilgisayarda bakmanı çok diliyorum.

    https://www.youtube.com/channel/UCQLUm0M52-vqdPxh0uD7m3w

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Levent , benim internetim, eşimin telefon ekranı ve onun 6 GB kotası ile sınırlı. O yazdığın bilgiye, epey bir didinerek ulaştım. İyi ki zoru görüp vazgeçmemişim. 25 dakikalık videoyu soluksuz izledim. Ayrıntılar beni aşıyor tabii, fakat o kadar iyi anlatmışsın ki, özü aşikar bir şekilde anlaşılıyor. Seninle iftihar ettim. Tebrikler. Bir ah çektim ve Ergineri'in sana söylediği ; akademisyen olmalıyımışsın sözünü hatırladım ve hayıflandım.
      Ne kadar haklıymış. Gözlerinden öperim. Sevgiler.

      Sil
  3. Sevgili Yaşar'ım teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS