ÖLÜM NEYE BENZER

 Ölü neye benzer? Bunu bilen var mı? Bilmek için görmek lazım. Kaç kişi gördü. Bu soruyu herkese soruyorum? Ama, daha çok gençlere soruyorum. Çünkü, ölümü görmeden, ölen bir insanın balmumu renkli yüzüne bakmadan, dünya insanlara toz pembe renktir. En lay lay lom modundaki insan bile, ölen birinin yüzüne baktığında sarsılır. O yüzden, cesetlerin üzerini örterler. Halka açık idamları seyredenlere, bu show yapılırken, çoğu kez, infaz edilenlerin başına bir koyu renk kukaleta takılması da bu yüzdendir. Falan öldü, filan öldü diye duyarsınız. Hiç umursamadan, yürüyüp yolunuza devam edersiniz. Bomba düşmüş, onun ateşi düştüğü yeri yakmıştır. Eğer o güne kadar, yakınlarınızda bir yere düşmemiş ise, size pek de bir şey ifade etmeyecektir. Ne zaman ki yakınlarınıza düştü, hele bir de ailenizin tam ortasına isabet ettiyse, o zaman dünyanın kaç bucak olduğunu anlıyorsunuz. 1958 yılının temmuz ayında, annemin Manisa Akıl Hastanesi'ne yatırılmasından 10 gün sonra, henüz 5 ayını doldurmamış, kardeşim Fatma Zeliha, uçup gitti. Mekanı cennet olsun. Hiçbir hastalığı yoktu. Bir bebek için en büyük hastalık annesizliktir. İşte o da, diğer bir sürü kardeşi gibi annesizlikten öldü. Benim şahit olduğum ilk ölümdür. Henüz 7 yaşındaydım. Yaptığım meslekte ölümü görmeyen yoktur. Sanki, Azrail ile ortak çalışıyor gibiyizdir. Bu pandemi başladığında, konu ile ilgili epey bir yazı yazdım, son günlerde elim durmuyor yine yazıyorum. Bitmiyor ki genel değerlendirmesini yapayım. Fikret'i tanımazsınız, benim, sayısı giderek azalan bacanaklarımdan biridir. Alzheimer olan yaşlı annesine bakıyordu. Cennetlik bir evlat. Karadenizli. Ancak yazın ortasında, pandemiyi unuttu. Şu, ben bu hastalığa inanmıyorum abi diyen ergenler gibi, arkadaş grubu ile Çeşme'de tatil yaptı. Hem de ne tatil. Sanki bu gezegende pandemi diye bir şey yok. Meğer, içlerinden biri aksırıyor, tıksırıyormuş. Akıllarına bile gelmemiş. Koronanın tam istediği ortam. Hepsi virüsü kapmış. Hepsinin aileleri de kapmış. Eşimin amca kızı dahil. Fikret uzun süre yoğun bakımda canı için mücadele verdi. Eşi Saadet daha hafif geçirdi. Ama, telefonda daha sonra anlattığına göre, uzun süre koku almaya hasret yaşadı. Fikret'in sevgili annesine gelince, o kurtulamadı. Oğluna uzun süre söyleyemediler. Anneni öldürdün diyemediler.

İbrahim abiyi de tanımazsınız. 50 yıl önce tanıştığımızda, cıva gibi bir esnaftı. Tuhafiyecilik sanatını, Kemeraltı'nda Yahudi esnaftan  öğrenmişti. Eşi Şenay hanım, kayınvalidem ile kardeş çocukları. Son zamanlarda hastaydı. 80 civarlarında. Ama, ailesinin desteği ve sevgisi ile ölüme teslim olmamıştı. En büyük destekçisi, ailesinden biri, virüsü evin içine getirdi. Herkes hastalandı. Hayat kavgasını kaybeden İbrahim abi oldu. Diğerleri hayatta kaldı. Ama, babalarını öldüren, onlardan başkası değildi. Hastalığa inanmıyorlardı. Şimdi artık inanıyorlar. Böyle mi olmalıydı? Cenazelerine bile gidemiyoruz. Onlara veda bile edemiyoruz. Benim şirin Bornova'mda yüzbinler yoktu. Herkes herkesi tanırdı. Aynı isimli kuzen Hüseyin Alpaylar. Birinin kız kardeşi diğerinin amca kızı Nuran Abla, küçük kardeşleri, mahalleden, ortaokuldan, 60 yıllık arkadaşım, emekli  Kimya mühendisi Merih Buldanlı. Daha kimler, kimler. İsmini bilmediğim ama şahsen unutmadığım, resmini görsem üzerine roman yazacak kadar iyi bildiğim, bugün çoğu toprak olmuş Bornovalılar. Nuran abla, Hüseyin abi ve Merih buldanlı kardeş. Yenimahalle dediğimiz, kazımdirik mahallesi'nin çevik sokağı, biz, 1956 yılında, Bornova merkez'deki eski minik evimize taşındıktan sonra da uğradığım yer olarak kaldı. Babaannem o sokakta, 18 numarada oturuyordu. Bunun arka sokağında, mahalle muhtarı Hasan amca oturuyordu. Evleri iki katlıydı. Önünde kocaman bir çam ağacı vardı. Yazın gölgesi çok güzel olurdu. Bu çam ağacı, şahit olduğu yapılaşma sırasında, kolunu, bacağını, kaybetmiş, kötürüm kalmış olsa da, hayatına bir enkaz olarak hala devam ediyor. Evin alt katındaki dükkan, aynı zamanda muhtarlık olarak uzun süre hizmet verdi. Evin büyük oğlu Hüseyin Alpay, daha sonra, kendisi gibi Girit göçmeni bir aile olan, Bornova çarşısının, en bilinen esnafları, Arıcanlardan Nesrin ile evlendi. Tek oğulları Murat, oğlum Mehmet ile, tüm okulları neredeyse birlikte okudu. İzmir Atatürk lisesinden de arkadaşlar. Murat bir ara Bornova merkezde, Bortek isiminde, bir bilgisayar mağazası işletti. Geçende Mehmet, annesine telefonda bir şeyler anlattı. Söylememe gerek yok. Benim telefonla aram yok. Ama duydum ki Nuran abla ölmüş. Ölüm herkese geliyor ve gelecek. Ama şu ara, tırpanlı Melek çok seri çalışıyor. Nuran abla, Murat'ın halası. Ablamın Yenimahalle'den arkadaşı. Çok tatlı, çok hatırşinas. Annesinden almış. Ailecek güler yüzlü, tatlı dilli insanlardı. Herkes, neşeli olabilmeyi beceremez. Onlara çok yakışıyordu. Nuran abla kalp hastasıydı. Yanlış bir ilaç içmiş. Hastaneler, şu ara, uzak durulacak yerler. Virüs oralarda kol geziyor. Yanlış ilaç içince, mecburen hastaneye yatırılmış. Durumu düzelmiş. Çıkarken Corona testi yapılmış. Korona olduğu tespit edilmiş. 1. Raunt kazanılmışken, Corona ile yapılan final kaybedilmiş. 2 gün oluyor. Hepsine rahmet diliyorum. Dün varken bugün yoklar. Belki, bizim için de böyle diyecekler. Bize bir şey olmuyor diyerek, işin ciddiyetine varamayıp, birlikte mücadele'yi reddeden, gençlere sesleniyorum. Ölmüyor olabilirsiniz, kiminiz de bir hayalet gibi ortada dolaşıp, belirti vermeden, diğerlerini hasta etmenin, dayanılmaz sorumsuzluk ve aymazlığını yaşıyor olabilirsiniz. Sizlere 2 haberim var. Birincisi iyi. Ölmeyeceksiniz. İkincisi o kadar iyi değil. Ölmeden, yanınızda taşıyıp bir sürü insanı öldürmüş olan bu coronanın, geç komplikasyonları bilinmiyor. İleride, vücudunuzdaki hangi organları devre dışı bırakacak? Bunu kimse bilmiyor. O belirti vermeyen protein kopyaları, vücudunuzun bir yerine gizlenip, inaktive olarak kaç yıl bekleyecek? Bunu bilen var mı? Bornova'nın en delikanlı mühendisi Funda Kumova'nın sevgili karısı, 20 yıl kadar önce, Bornova rekreasyon alanında spor yaparken, birden yere yığıldı . Bir ay kadar komada kalıp, Funda'yı eşsiz, Çiğdem'i annesiz bırakıp aramızdan ayrıldı. Doktorlar, vücutta, pusuda bekleyen inaktive bir virüsün, aktive olarak beyini istila ettiğini söylediler. Viral ensefalit dediler. Bugün kurtulanlar, gelecekte kurtulamıyor olabilirler. Şu anda ölü sayısı, Dünyada, 1,5 milyonu geçip, 2 milyona doğru gidiyor. Nerede duracağını bilmiyoruz. Bu insanların katilleri aramızda dolaşıyor. Bütün canlılar, aynı hücre yapı taşından oluştuğu için, yaşlısını öldüren gençleri de affetmez. Ne gün olduğunu söyleyemem. Ama, bir gün hak ettiğiniz cezayı mutlaka çekeceksiniz. Sorumsuzluk, cezasız kalmaması gereken bir suç. Bugün bir müeyyidesi yok. Sizi, vicdanınıza da havale edemiyorum. Olmayan bir yere nasıl havale edeyim?

.

Yorumlar

  1. Yazılarınız gerçekten çok güzel Yaşar Amca. Yazınızda da belirttiğiniz gibi halamın birden çok rahatsızlığı vardı. Vefat ettiği gün bir iç kanama da geçirmiş. Rahmetlinin sindirim sistemi de arızalıydı. Allah sizlere sağlık versin. Ellerinizden öperim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Murat. Diğer deyişimle, 7. Mehmet'in sevgili arkadaşı 6. Murat, kaybettiklerimiz, aramızda olmasalar da, yüreklerimizde olmaya devam edecekler.
      Sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS