RAM - HDD - SSD - M.2 SSD

 Söz söylemek bir şeydir.

Yazı herşeydir. Yazı yazabilen kişi okuyabilen kişidir. Düşündüğümü yazabildiğim zamanı hatırlıyorum. Yazı yazmayı, okula başlamadan önce, 1956 yılının sonbaharında çözmüştüm. 1964 yılının 15 temmuz günü, Bornova Ovası'nda, bahçemizdeki bostan kuyusuna atlayarak, intihar eden küçük ablam, o yıl ilkokul 1. Sınıftaki ikinci yılına devam ediyordu. İlkokula başladığı andan itibaren, ona yapışmıştım. Kitaplarını, defterlerini, ödevlerini velhasıl her yaptığı şeyi en ince ayrıntısına kadar takip ediyordum. Büyük ablam, ona okuma yazmayı öğretmek için büyük bir çaba içindeydi. Onlara mani olacağım endişesiyle, beni ayak altında istemiyordu. Ama, hiç sesimi çıkarmayarak onun kaygısını gidermeyi başardım. Zaten, ev avuç içi kadar yerdi. Görmesem bile, kulak kabartmam yeterli oluyordu. İnsanlar arasındaki farkı, okuryazarlık büyük ölçüde belirliyordu. Şimdi, herkes iyi kötü okumasını yazmasını biliyor. O zamanlar öyle değildi. 15 yıl çiftçilik yapmış olduğum, Bornova ovasındaki çiftçiler arasında okuma yazmayı bilen kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Civardaki köylerde bu oran sıfıra yakındı. Bizim hane halkından, babam, büyük ablam, ben ve 9 numaralı kardeşim Yavuz'dan başka okuma yazmayı başarabilen kimse çıkmadı. İlkokula başladığım zamanlarda, öğretmenimizin dilinden düşürmediği, kalem kılıçtan üstündür atasözü , beynime kazınan ilk cümlelerdendir. Bu bakımdan, okuma yazmayı öğrendiğim gün, benim için bayram olmuştu. Okula gitsem de gitmesem de önemli değildi. Tabii ki eğitimin önemini tartışmıyorum. Benim gibi birisi, okul olmasaydı şu an öğrenebildiklerimi nasıl öğrenecekti? Okuma yazmayı öğrendikten sonra, ne yapıp edip yanımda bir kalem taşır oldum. Kalem taşımak çok kolay, ama defter için aynı şeyi söyleyemem. O zamanlar, bankaların eşantiyon olarak vermiş olduğu minik ajandalar dışında, pratik bloknotlar pek yaygın değildi. Düşündüğümü unutmadan yazmak, planladığım bir şeyi unutmamak için pratik bir yol bulamıyordum. İlkokul 3. sınıfa kadar bu ihtiyacım çözümsüz kaldı. Çünkü kurşun kalem, her yüzeye belirgin şekilde yazamıyordu. Tükenmez kalemler çok pahalıydı. Giderek ucuzladı. Bayram harçlıklarımı tükenmez kalem almakta kullanmaya başladım. 1959 yılından bu yana, yani 62 yıldır, yanımdan  en az bir tükenmez kalem eksik olmaz. Bu tükenmez kalemlerden bazıları  cebime akma yaparak, beni perişan etmiş olsa da, ben onların arkadaşlığından hiç vazgeçmedim. Kağıda gelince, insanlığın en harika buluşu olarak gördüğüm bu nesne, dış koşullara dayanıksızdır. Tükenmez kalem yağmurlu havada da iş görür. Kağıda gelince, ıslanınca dağılır gider, buruşur, kırışır, cebi sevmez. Her koşulda pratik değildir. Yine de, yanımda kağıt da bulundurmaya özen göstermişimdir. Bazen, sol elimin avuç içi kağıt gereksinimimi karşılamıştır. Ancak, bazen yazılı sınavlarda başıma dert açmıştır. Çünkü, ne kadar yıkarsan yıka bir kısmı deride kalıyor. Fark edenler de garip karşılıyor. Kağıt gereksinimimi giderme konusunda sigara severlere teşekkür borçluyum. Bilhassa, onların çevre duyarsız olanlarına. Dağ başında bile, ne zaman kağıt ihtiyacı duysam, dibimden geçen bir araba, bu arzumu haber almışçasına, al kardeşim kağıtsız kalma dermişçesine, fırlatıp, hizmeti ayağıma kadar getirir. Bir tarafı kalay kaplı, bu sigara paketi kağıtları, cepte hasar almaz, ıslanmaya da dayanıklıdır. Sokaklarda gezindiğim yıllar boyu, not almak istediğimde, almak istediğim notları bu kağıtlara karaladım. Yalnız ayaküstü, avuçtan destek alarak yazmış olduğum bu yazıları okumak o kadar kolay değil. Bu yüzden, uygun bir yazı ortamında,vakit geçirmeden temize çekmek gerekiyor. Yoksa, çirkin yazı alanında en üst örneklerim sayabileceğim bu notları okuyamam. Çünkü konuyu unutmuş olurum ve yazı çözümü zor bir şifreye dönüşür. Böyle çok olmuştur. Bir çok konu üzerindeki düşüncem de kaybolup gitmiştir. Bugün, bilgisayarların birçok komponenti insan beyninden ilham alınarak yaratılıyor. Ön hafızadan, son hafızaya kadar her şey. Alzheimer hastalarında, önce ön hafıza çöküyor. En sona en ilk hatıralar kalıyor. Herkes için böyle değil tabii. Derin araştırmalar yapılmadan bir sonuca varmak mümkün değil. Ben kendimde bunu böyle hissediyorum. Beyin öylesine büyük bir sır ki, bilinenler bilinmeyenlerin milyonda biri değil. 3 gün önce, bir yerlere sıkıştırdığım bir poşetin içinden, kocaman bir tomar sigara paketi parçası çıktı. Onları niye temize çekmemişim ki? Hiçbir tarafında tarih yok. Deşifre etmemiş olduğum, benim çirkin yazılarım bunlar. Kesin olan bir tek bu. Üç gündür çözmeye çalışıyorum, çözdükçe de bloğa yazıyorum. Acaba daha önce yazdıklarımdan mı? Bunu bilemiyorum. Tek tek inceleme şansım yok. Zaten, büyük bir kısmını herhalde çözemeyeceğim. Çözemediklerim kaybolup gidecek. Daha önce de, birçok yazım bu şekilde yok olmuştu. En iyisi, tekrar ediliyor bile olsa kurtarabildiklerimi yazmak. Daha önce, yazmış olduğum kısa sözlere, başlık olarak çiçek isimleri vermiştim. Çiçek isimlerim tükendi. Bunları Sözün Kısası ismi altında, yanlarına birer rakam yazarak başlıklandırmayı düşündüm. Belki, birilerine, bir mum ışığı olur ümidiyle, kurtarabildiklerimi yazıya döküp blogda yayınlayacağım.


Yorumlar

  1. Sözün kısası notlarını bekliyorum Yaşar'ım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Levent,
      iğneyle kuyu kazıyorum inan.
      Kaç gündür uğraşıyorum, üç cümle derleyemedim. Bu gidişle, çeyreğini kurtarabilirsem çok mutlu olacağım. Gözlerinden öperim. Sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS