SİSİFOS MUSTAFA

 Sisifos mitolojide bilindik bir figür. Olimpos'un efendileri ile birçok maç yapmış, olağanüstü zekası ile onları çalımlamış ve paçayı kurtarmıştır. Korint' in kralı, bu uyanık ölümlü, sonunda kuyruğu kıstırıp,  canını kaptırmıştır. Ancak efendiler o kadar öfkelidir ki, onlara bu ölümlünün canı kafi gelmemiş, mezarında rahat bırakmayıp, sonsuza kadar sürecek bir işkenceyi reva görmüşlerdir. Kocaman bir kayayı, düz bir ovadan, bitişikteki dağın tepesine iterek çıkaracaktır. Tepeye vardığında, enerjisi tükenip, elinden kaçıracak, elinden kurtulan kaya, son sürat ovadaki düzlüğe inecektir. Garibim Sisifos'un, yamaç aşağı inip, kayanın arkasına geçerek, tekrar devasa kayayı itekleyip yamaç yukarı işkenceli yolculuğu başlar. Bu hiç bitmeyecektir. Ölüp kurtulmak söz konusu değildir. Zaten ölüdür. Olimpos'un efendileri bu ve buna benzer bir sürü zulümün öznesidir. Zulümün nesnesi olan, ölümlü insan ve yarı ölümlü titanlara bunu neden mi yaparlar? Gücün kimde olduğunu göstermek için. Karizmayı çizdirmemek için. 

Olayın fiziksel boyutu, kinetik enerjinin potansiyel enerjiye, periyodik olarak dönüşümüdür.

İşin masal kısmı bir yana, bu basit öykü birçoğumuzun hayatını özetler.

Sisifos Ahmet, Sisifos Mehmet, Sisifos Hasan, Sisifos Hüseyin, Sisifos Coni, Sisifos Toni ....... say sayabildiğin kadar. Hepimizin, yamaçtan yukarı dağın tepesine çıkarmakta olduğumuz kayalarımız yok mu? Ama biz  Sisifostan biraz daha şanslıyız. Ölü değiliz ve ölünce kurtulacağız.

Sizin kaç adet Kayanız var?

Ben de çok. Sırası gelince anlatacağım. Herkesin, kayanın boyutu ile orantılı, işkencevari bir döngüsü var. İrili ufaklı bu işkenceler, dünyaya gelmiş olmanın bir bedeli. Aslında, dünyaya gözünü açmış her canlı idama mahkum. İnfaz saatini, dünya denen, ona yer çekimi kelepçesi ile zincirli olduğu ve ömrü süresi kadar kalacağı bir hücrede bekliyor. 

Evvelki yılın temmuz ayında, arşivlerimi tarayarak, her sayfası 12 adet olacak şekilde, 150 sayfalık bir liste yapmıştım. Kulağa basit gibi gelebilir. Ama öyle değildi. Onları, 100 bine yaklaşan sayıdaki bir şarkılar yığınından seçmiştim. 6 ay sürdü. Çoğuna göre fuzuli bir uğraşı gibi görülebilir. Haklıdırlar. Bu da iş mi diyeceksiniz. Evet iş değil. Ancak, benim müzikle iç içe geçmiş hayatımın bir tekrarı gibiydi. Uyku dışında tüm vaktimi harcadım.  Bu gayret, bana çok da iyi gelmişti. Kimin ne işine yaradı bilemem. Demek elimde yokuş yukarı süreceğim bir kaya kalmamıştı. Yokuş yukarı süreceğimiz kayaların değeri, onları kendi tercihlerimiz doğrultusunda, bizzat seçmiş olmamızdadır. Dağın tepesine çıkarma zorunluluğumuz da yoktur. Kendi zeka ve irademizle doğru orantılı olarak, bu süreçleri değerlendirir ya da heba ederiz. Yine de, olay ne olursa olsun, yükselen balon muhakkak yere iner. Şöyle veya böyle, olay budur. Arkasına geçtiğim her Kaya, tepeye yerleşmeden, yuvarlanıp düze indi. Çoğu kez de üzerimden geçerek indi. Önemli olan, kayanın arkasına geçip, yokuş yukarı yolculuğunda kendini paralarken, kendine olan saygını ne ölçüde koruyabildiğin. Bu yolculukta, yorulursun, acı çekersin, terlersin. Bunlar, senin toplamını oluşturur. Hepsi senin özsermayendir. Sana aittir. Kutsaldır. Onları kimse senden alamaz.

Gülmek istediğimde, daha çok kendime gülerim. Kendi kendime, hadi bakalım Mustafa derim. Kendimi motive ederim. Kendimle dalga geçtiğim çoktur. Mustafa benim birçok lakabımdan biridir. Diğer lakaplarımı çevredekiler takmıştır. Bu hiç bilinmeyen lakabım, bizzat babam tarafından, doğduğumda, ezan eşliğinde kulağıma seslenilmiştir. Henüz bir kaç günlükken, 1950 yılının Temmuz sonunda adım Mustafa olmuş. Akabinde çok ağır hastalanmışım. Doktor nedir, kimdir bilmezdik. Hastalanan, çoklukla ölürdü. Hiç hasta olmadan da ölenler vardı. Öleceğime inanmışlar. Tedavi çok pratik. Mustafa olan ismimi değiştirip Yaşar demişler. Yaşayacağımdan emin olamadıklarından, nüfusumu çıkarmak için 3 yıl beklemişler. 3 yıl sonra bir kız kardeşim olmuş. İkimizin nüfusunu aynı gün çıkarmışlar. 

Sisifos Mustafa, geçenlerde kaşındı. Ne zaman kaşınsa, başına muhakkak bir dert açmıştır. Yine öyle oldu. Durduk yerde, hiç de ustası olmadığım blog işinde sayfaları düzenlemeye kalktım. Ne mi oldu? Bütün müzik listeleri yok oldu. Nasıl yaptığımı hiç anlamadım. Nasıl oldu hala inanamıyorum. Ama oldu işte. Sisifos Mustafa'nın kayalarından biri daha yuvarlanıp düze kondu. Üzülmedim desem yalan olur. Verdiğim emekten daha çok, blogla ilgili olarak, benimle sinerji iklimi yaratan dostların, müzik listelerine olan değerli katkıları yani yorumlarının da yok olup gitmesi, acı verdi.

Ah Mustafa!


Yorumlar

  1. Sevgili Yaşar'ım. Belki de bu dert kayalarını ömür boyu sırtımızda taşıdık.
    Kimseye bulaşmasın diye ortalığa bırakmadık.
    Bunu gören dertliler, kendi kayalarını da bizim sırtımıza yüklediler,
    olsun dedik onları da taşıdık.
    Ama harbiden taşıdık, gücümüz yetiyordu, ses çıkarmadık.
    Olsun yaaa. Ben kendime razıyım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Levent,
      Kayalarımıza alıştık.
      Onları sevdik de.
      Bizim vazgeçilmez bir parçamız durumuna geldiler. Onlara git deme lüksümüz yok.
      Gözlerinden öperim.
      Sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

27 MAYIS CUMA 1960 BORNOVA İZMİR - İLK DARBE

EYLÜL 1965 ALSANCAK İZMİR - LİSE GİRİŞ SINAVI

11 NİSAN 2019 BAYRAKLI İZMİR - AYLA ERDURAN VE 1710 YAPIMI STRADİVARİUS